9 Haziran 2021 Çarşamba

devrik kiraz ağacı










Sonbaharın sonlarında, sert esen rüzgarlara dayanamayan bir kiraz ağacımız yıkıldı. Sonbaharın soyduğu dalları ile,  kupkuru , devrilmiş fotoğrafını çekemedim.   Yıllardır dimdik ağacın yerde yatıyor oluşuna anlamlar yükledim,  yanından geçemeyecek kadar hislendim. Kışa odunumuz olsun diye amcam hızarı ile gelmişti. Kesilmesin, dedim, dinlediler beni.  
Kışın tüm gövdesi karların altında kaldı, kayboldu. 
Sonra karlar eridi. Uzaklardan beri kupkuru dalları ile yerde yatışı gözüme çarpıyordu, kafamı çeviriyordum.
 İlkbahar geldiğinde gözlerime inanamadım, dallarında çiçekler açmıştı. Toprak ile bağı aylar öncesinden tamamen kopmuş bir gövdeden nasıl çiçekler çıkardı? 
Kupkuru dallar çiçek açar mıydı?



Diğer  tüm kiraz ağaçları dimdik , çiçek açarken, o, yattığı yerden  çiçeklenebilmişti. 
İlkbahar ile birlikte bahçemin otları büyümeye başladı, yerde yatan ağacı kapladı. 
Bugün otların arasından gördüm ki, yerdeki dalların üzerinde ufak tefek kırmızı  kirazlar...
Ağaçların meyveye durduğu bu mevsimde o da kirazlarını verdi. 
Öyle bir kiraz vermiş ki, canından can vererek, son bir çırpınış ile ölmediğinin ispatı gibi...
Köksüz bir ağacın ilkbaharda çiçek açmasına, yazın kiraz vermesine şahit oldum. 

8 Haziran 2021 Salı

Garip

 



 Tam kapanmanın birinci gününde evi  derinlemesine  temizliğe karar vermiş  her şeyi ortalığa saçmıştım. İkinci gün  etrafa saçılanların çokluğu  gözümü korkutmuştu, her şeyi  ortalıkta öylece bırakıp umursamamaya karar vermiştim. Ayağıma takılanları tekmeliyor, gözüme takılanları kurcalarken bir kutu içinden koyun yünü çıktı.  Yünleri kutusundan çıkarttığımda bir ağaca yaslanma ihtiyacı hissettim,  odamın bir duvarına ağaç gibi yaslanıp ayaklarımı kendime çekerek yere oturdum.

Bir parça koyun yünü... 


Otuz yıl öncesinin yazında  , başka bir şehre  tanışıyoruz diye beni tek başıma köye yollamışlardı. Büyükanneler dedeler kuzenler kalabalıklar içinde ailemin yokluğunu   hissediyor, çok üzülüyordum. Her gün hayat denilen odanın pencerelerinden ailemin yolunu gözlüyordum.  Annemi babamı çok arıyorum diye arkamdan garip diyorlar, ne yapsalarda bu garipliğim gitsin diye düşünüyorlardı. 

Bir gün   hayatın kapısına bir kuzu getirdiler, beni çağırdılar; bu kuzu senin dediler.

 Bir koyuna nasıl  bakılır , bilmiyordum ama kısa zamanda  koyun kendine baktırmayı öğretmişti. Hayatın penceresinden ayrılıp, bahçeye inmiştim. 

  Hangi otları  sevdiğini anlamış , ağaçlara dolanan sarmaşıkları daha çok sevdiğini bilmiştim.  Sarmaşıkları ağaç gövdesinden ayırmaya çalışırken  heyecanlanır, bir an önce koparıp ağzına vermem için ayaklarıma dolanırdı. Ağzına verdiğim otlardan çok memnun olduğunu göstermek için olduğu yerde zıplardı. 

  Sesimden tanırdı, nerde olursam olayım şıp diye beni bulurdu. 

  Ot bulmaktan yorulduğumda ağaç gölgelerine  otururduk . Ağaca sırtımı verir ayaklarımı kendime çekerdim, aradaki boşluğa ,  dizlerim altına,   başını koyardı. . Yaz tatili ödevlerimi, hüseyin rahmi romanlarını dizlerim altında başı olduğu halde bitirdim. 

Adını Garip koydum. Artık ikimiz de gariptik.  

 Ben kaçardım, Garip peşimden koşardı. Ben saklanırdım Garip beni bulmaya çalışırdı.   Yorulduğunu belli etmek için dizlerime toslardı.

 Dayanamaz , onunla konuşurdum. Kimselere söyleyemediğim şeyleri söylerdim, okulda beğendiğim çocuğu. Garip hiç konuşmazdı ama 

 kehribar gözlerini, gözlerime diktiği  zamanlar, konuşacak sanırdım. Bazen arkadaşı,  bazen de annesi olurdum ,Vita yağlı toz şekerli ekmeklerimi yalamasına izin verirdim.  

Göz bebeklerinde koyu kahverengi benekler vardı. Bütün yaz birbirimizin gözlerine baktık. 

  Otların  kuruduğu sıcak bir Ağustos sonunda avluda bir hareketlilik başladı,   dedemin kamyonuna   herkes binmeye çalışıyordu, kasaya  çarşı ekmekleri, büyük sacı, büyük mangalı koyuyorlardı.   Kamyon kasasına benimle beraber Garip'i de çağırdılar. Kamyondaki herkes çok mutluydu,  el çırparak şarkılar söylüyorlardı.   Ben de el çırpmaya şarkı söylemeye başladım.  Üzerimizden hızla geçen ağaç dallarını tutuyor Garip yesin diye  yaprak kopartıyordum.  Başını dizlerimin altına sıkıştırmış , kopardığım yaprakları yemek istemiyordu. Hiç farkında değildim.  Kamyon kasası toprak yolda sallandıkça kadınlar yerlerinden hopluyor, hopladıkça gülüyorlar. Herkes çok mutluydu. Herkes biliyordu, bir amaç için toplanmışlardı, iştahla hazırlanmışlardı, ben bilmiyordum. 

Kamyon durduğunda organize oldular, ben   dal toplamaya gidenler arasına katıldım.

Şen kalabalıklar içinde mangalı tutuşturmak için çalı çırpı ararken , gerçeklerden ne kadar da uzakmışım. Sonraki zamanlarımda da yaşım kırka geldiğinde de  gerçekleri kavrayamamakta çok başarılı oldum. Dünyanın gerçeklerine karşı hep garip kaldım. 


Dönüşte  kamyon kasasındaki  tek Garip bendim, halim ile  o şen kalabalığı korkutmuş başka türlü   başıma üşüştürmüştüm. Yüzüme üfleyeni, su çarpanı, saçlarımı okşayanı, dizlerine vuranı,  annesine babasına haber mi verilse diye korku ile söyleneni...


Bunca yıl sakladığım  bu  yünler ona  mı ait bilmiyorum, acımı hisseden  küçük  teyzem elinde  bir tutam yün ile yanıma,  hayatın penceresine  gelmişti. 

Mutlu bir kalabalık gördüğümde içime korku düşer,  mutluluğu bozan ben olabilirim diye...  Çağrılmaktan ürkerim.

 Rüyalarımda özür dilerim, ağaç gövdesine sarılmış sarmaşık gördüğümde gözümü bir kehribarlık kör eder, dizlerimin altı sızlar. 

Yaslandığım yerden kalktım, yünleri kutusuna koyup 

çok uzaklarda kalmış bir hatıranın kapağını kapattım. Gözden uzak bir yere kaldırdım. 


                                                        ( koyun görseli  Pinterest'ten )


  


2 Haziran 2021 Çarşamba

Tam kapanma 1. gün

                                                        

  Tam kapanmada  Çorum'dayım. 17 günlük ev hapsinde iken  tüm evi derinlemesine temizlemeye karar verdim.  Daha önce yapmadığım kadar derinlemesine bir temizlik.  Tüm evi döktüm. Dolapların, çekmecelerin hurçların, kutuların, bavulların, çantaların içinde   ne varsa hepsini dışarı çıkardım.

  Kapalı şeyler açığa çıkınca, görünmez şeyler görünür olunca   korktum, o kadar çoklarmış ki. Küçük bir kutunun içinden çıkanlar tüm odayı kaplıyor, devleşiyor.  Gözüm korktu.  

17 gün boyunca uğraşılsa yerlerine konulamayacak  şeyler her tarafta iken, karantinanın birinci günün akşamı evi derinlemesine temizlemekten vazgeçtim.

 Yıllarca saklanmış şeyleri görmek  ağırlık yapmış,  sırtıma binivermiş, birden bire halsiz bırakmıştı.

 Hava alsın diye balkona çıkardığım çeyizlik yorganlarımı  içeri alacak kadar gücüm kalmamıştı. Sahip olduğum tek tarihi varlığımı, aile mirasımı öylece bırakıverdim , balkon demirlerinde...

 Annemin dolabında 20 yıl , ananemin sandığında 30 yıl, büyük ananenin yüklüğünde  17 yıl bekleyen  yorganı, baza altındaki hurcumda ben de 25  yıldır saklıyorum. 

Yüzyıl önce,  Kızılırmak'ın kenarında otlayan koyunların yünlerini, rengarenk satenler ile buluşturan yorgancının el emeği şimdi   balkon demirlerinde asılı , Çorum'daki  inşaat gürültüsünü dinliyor.  



Kesilen ağaçların, kaybolan bahçelerin üzerine beton dökülmesini izliyor, yorganım.
  
Artık karatavuklar gelmiyor sokağıma. Yıkımdan önce, eski binaların önünde bahçeler , bahçelerde  dut ağaçları vardı, karatavuklar dut ağacına gelirdi. 
Yorganlarıma karatavuk dinletmişliğim vardı eski baharlarda. 
Artık karatavuk yok. 
 Yorganlarım dışarıda, balkon demirlerinde asılı kaldı, gücüm yok içeri almaya. 
 Kendi kendimi avutuyorum, yüzyıllık uyku yeter, yeni dünyaya gözlerini açmalılar. 
Bilmediğim bir dilde bağrışıyor inşaat işçileri, yorganlarım dinliyor. 







 










Pergolesi: Stabat Mater - 12. Quando corpus - Amen ( en son)

1 Haziran 2021 Salı

Bardak gülleri

 Babam bahçeyi suluyor, annem  dikiş dikiyor. Ben mutfaktayım, kahve yanında nasıl bir  tatlı yapayım diye düşünüyorum. Annem çağırıyor, belimin ölçüsünü almak istiyor.  Annem,   mavi çiçekli bir kumaştan  bana bir elbise dikecek. Annem belimi ölçüsünü alırken çilekli pasta yapmak aklıma geliyor, bahçeye doğru  sesleniyorum; baba çilek toplar mısın?  

Babamın bir elinde bardak gülleri öbür elinde çilekler, bahçeden geliyor.  Çilekler ile  mutfağa koşuyorum. Babam bardak güllerini vazoya koyuyor. Annem mavi çiçekli kumaştan başını kaldırıp bardak güllerine bakıyor. Bu çiçek ananemin en sevdiği çiçekmiş, adını da ananem koymuş . 

Köpüklü kahve yapmasını bilmiyorum ama on  dakikada çilekli pasta yapabiliyorum. 

Köpüksüz kahvelerimizi içerken annem ile babam çilekli pastamı övüyorlar. Hayatlarında hiç böyle güzel pasta yememişler....Bardak güllerinin kokusu öyle çok ki, tüm dünyaya yetecek kadar.   Kendi payıma düşeni içime çekiyorum, zamanı, annemi, babamı, mavi çiçekli elbisemi, bahçemi, köyümü...

Bitmesin istiyorum, bu koku. 

Ayrılırken,   poşetler  dolusu,  bahçenin  sebze meyvesi  ile uğurluyorlar beni. Babam peşime bardak güllerini de koyuyor.