31 Ağustos 2020 Pazartesi

Yediveren ( Alev'in) gülü

 


Annem dün köyde  misafir ağırlamış, telefondan beri kızıyorum,  corona zamanında sen böyle yapmazdın.   Almanya'dan Ahmet geldi, halamı göreceğim diye tutturmuş,  yeni karısına  ayıp olmasın diye çağırmak zorunda kaldım, dedi.

İçeri almadım bahçede uzak uzak oturduk dedi. Annem, yeğeni ve yeğeninin yeni eşi ile beraber uzak oturdukları fotoğraflarını attı. Yapmaya  üşendiği ne varsa yeğeni için yapıvermiş. (Kömürlüğe kilitlediği semaveri bulup çıkarmış)  .  Telefonumdaki fotoğrafa , kuzenimin yeni eşine uzun uzun bakıyorum, tırnaklarındaki ojenin saçlarındaki boyanın rengine , şortuna,  bluzuna, ince kolundaki  boncuklarına, boynundaki fulara...  Bu zarif , kibar görünüşlü hanımda Alev'i hatırlatacak küçük bir şey , iz arıyorum. Bulamıyorum, çünkü   Alev https://ayseninkozasi.blogspot.com/2015/12/alev-husniye.html öleli beş sene olmuştu. 

Semaveri yediveren gülünün dibine kurmuşlar. Bir kaç sene öncesine kadar bu gülün adı Alev'in gülüydü, Alev kendi köyünden  gül fidesi getirmiş  fotoğraftaki bu taşlık yere dikmişti. O zaman tutmaz demiştik gül fidanına..

 Fotoğraftaki herkes mutluydu, kuzenim ve eşinin huzurlu gülüşleri fotoğrafı aşıp yanıma gelecek kadardı. Bu mutluluğu cömert bir ev sahibi gibi ağırlayamıyorum, gitsinler, gözlerim görmesin diye hınçlanıyorum.

 Kuzenimin ilk eşi Alev'i pek tanımazdım oysa, Almanya 'da yaşıyorlardı bazı yazlar görüşürdük, büyük halalarını ziyaretine geldiklerinde . Öyle  semaver yakacak kadar hiç muhabbetimiz olamamıştı ki. Alev ne kadar canlı kanlı bir kadın ise kuzenim o kadar sessiz sözsüz somurtkan bir şeydi...

Alev ile yirmi sene öncesinden bir on beş tatilinde  birlikteliğimiz olmuştu.  Üniversite  sınavı için hazırlıkta çok bunalınca ailem köye ananenemin yanına yollamıştı. O sıra Almanyadaki kuzenimi uzak bir köyden Hüsniye adlı  bir kız ile görücü usulu evlendirmişler, damat ile ailesi düğünden hemen  sonra Almanya'ya gitmişler, kızı da vize işlemleri bitene kadar  ananemin yanına bırakmışlar.  Birbirlerini doğru dürüst düğün günü görebilmiş iken, Hüsniye kocasına deli gibi aşık olacak kuzenim ise yıllarca sürecek bir somurtkanlığa sessizliğe girecekti...

 Köyünde  ona  Hüsniye demezler,  ateş topu gibi bir kız olduğundan mı ne  Alev diye  çağırırlarmış...Mavi gözleri kıpkırmızı yanakları dudakları  vardı, ancak laz kızları böyle güzel olabilir derdi ananem. Hop oturup hop kalkıyor, her şeye  gülüyor, gülerken dizlerine vuruyor, laf anlatırken omuzlarımı dürtüyor diye için için kınıyordum onu. Ben dünyanın en büyük ağırlığını, üniversite sınavını sırtlanmış iken onun bu konulara cahilliği, evdeki  her işi  kabullenip büyük bir zevkle yapışı ,  aklı ve kalbi  bir tek, hiç tanımadığı Almanya'daki kocasında iken, hiç bir ortak yanımız yoktu. 

Her güne  büyük bir heyecanla ocağın başına sofra kurarak başlıyor, sofradaki her şeyi büyük bir iştahla yer, aynı iştahla ev temizliği yapardı. Kış dizlere kadar yağmış dışarının tüm işlerini tek başına yaptıktan sonra yine de  karda oynamak isterdi , ocağın başında  test çözen bana sataşır, gizlice sırtıma kar atar ,gülerek  dışarı kaçardı...Beni de dışarı çekmek için kara yatar yuvarlanır bu  halini gören  ananem  üzülür ; bu kız orada da böyle yaparsa hemen postalarlar derdi, her fırsatta yengemin ev düzenini disiplinini hatırlatırdı...Ananem ona uzaklara bakar gibi bakardı, onun yaptığı soytarılılıklara benim gibi gülemez,  görünmeyen şeyleri görür gibi   gözleri yaşarırdı. Alevi bir tek ananem sevmiş olmalı ki şimdi ikisi de yan yana yatıyorlar....

 Evin içinde bile yazmasını sakın kulak ardı bağlamasın diye tembihte bulunuyor kayınvalidesi, bahçeye çıkarken pardösü giymek zor gelirse mutlaka üstüne yelek giysin diye uyarı üzerine uyarı yapıyor Almanya'dan beri... Gelinini bir eşya gibi seçmiş almıştı yengem, hep birlikte aynı evin içinde kendi kurallarına göre yaşamaya mecbur edecekti. Telefonlarda hep kayın validesi ile konuşuyor   kocası ile hiç konuşamamış Alev her fırsatta beni sık boğaz ediyor, 

  ocak başında ben kitap okurken kulak ardı ettiği yazmasının ucunu bükerek  yanıma geliyor, evlenince de kitap okuyacak mıymışım, ya eşim izin vermezse çalışmama, hayalimdeki eşimi anlatsaymışım...Başımı kitaptan kaldırmadan yarım ağızla gülerdim. Sanki ben de ona sormuşum gibi kendi sorduklarına kendi cevap verirdi, ben hayallerime kavuştum derdi, ben evlendim...Durup durup kuzenimi sorardı, nasıl biriydi, hangi yemekleri severdi, neyi sevmez, neye kızardı? Bilmiyorum dedikçe birazcık susar sonra yine başlardı; hangi rengi sever, acıyı mı tatlıyı mı severdi? 


Yıllar geçtikçe kocasının hangi rengi, acıyı mı tatlıyı mı sevdiğini konuşarak değil de  yaşayarak öğrenmiş olmalıydı Alev. Aldatmayan , dövmeyen, evinin geçimini sağlayan ama  konuşmayan, ilgisiz, umursamaz ve hiç değişmeyecek bir kocası olduğunu öğrendi.

Yıllar sonra bir gül fidanı  elinde bahçemizin  taşını kazarken, artık   dünyanın tüm nimetlerine kavuşmuş çok zengin bir kadındı. Herkes onu parmak ile gösteriyordu.

  Öldüğü yıl, onu  son gördüğümüz yaz tatilinde bizi ziyaret ettiğinde diktiği gülün nasıl açtığını göstermiştik, şaşırmıştı.    Güle yaklaştı, yüzünün eski rengi kaybolalı uzun yıllar olmuştu , soluk yanaklarını yedişer yedişer açan tüm  güllere değdirdi, demek ki taşın içinde bir gül yaşayabilirmiş, demişti. Herkesin ilgisinin  dağıldığı  bir anda yanıma gelip, taş gibi insanların içinde de gül biter mi,  belki de umursamadan,  sevilmeden  de  yaşanabilir diye konuşmaya başladığında kocası bağırdı;" annem çağırıyor, hadi gidiyoruz"...

Şimdi telefonumdaki, Alev'in güllerinin  dibinde oturmuş  mutlu çiftin fotoğraflarına bakarak yazıyorum , 

Sevmeden, sevilmeden  yaşanmazmış Alev, sen yoksun, 

 eşin yaşıyor...

Alev için yazdığım ilk yazı https://ayseninkozasi.blogspot.com/2015/12/alev-husniye.html



  



İngiltere'nin tren pencereleri

 




























İngiltere'nin tren pencerelerinden yeşil geniş düzlükler, koyunlar inekler ağaçlar görünür.  Hangi bölge hangi şehir olursa olsun İngiltere'de bir trene bindiğinizde bir kaç dakika sürer şehir binalarının yok olması ,  saatlerce pencerelerden hep bu manzaraları izlersiniz.
Her yere tren ile gidebiliyorum. Tren istasyonları her mahallede ve mahallemdeki istasyondan binerek  ister bir durak uzağımdaki  markete istersem İngiltere'nin bir ucundaki şehre gidebiliyorum.
Tren pencerelerini çok seviyorum,  hafta sonları indirimdeki tren  biletlerini alıyorum, bilmediğim şehirlere yolculuk ediyorum. 

26 Ağustos 2020 Çarşamba

Üniversite sonuçları

Bugün sevdiğim iki kişinin üniversite sonuçlarının haberini alınca hemen yazmak istedim, Fatma ve Saadet'in...

 Fatma'yı on yıl önce, bloğuma attığı yorum sayesinde tanımıştım. Mecburiyetten yaptığı bir işi , iki küçük çocuğu ve bir arayışı vardı. Bulanları değilde  arayanları kendime yakın hissettiğimden mi olacak Fatma ile yıllardır mektuplaşıyorduk. Yıllar içinde Fatma'nın ailesine iki çocuk daha eklendi, işinden  ayrılmak zorunda kaldı. İşsizlik, çocukların sorumluluğu, sevilmediğini her fırsatta hissettiren çevresi onu yalnızlığa itmeye çalıştı. Küçücük  evini kışın ısıtamadığını, rutubetten yeşile dönen duvarlarının rengini,  yetişemediklerini, küçük ilçesindeki büyük gözlü komşularının dedikodularını  umursamıyordu. Fatma, soğuklar, sevgisizlikler, yokluklar ile  bir fener yapmayı başardı. Çünkü arayışı ona çok uzak ve karanlıktı, arayışını çok umursuyordu.38 yaşında iken geçen sene ne istediğini görebildi. 

Dört küçük çocuğu ile küçük bir ilçede  yıllardır ev hanımlığı  yapan Fatma 

insan hakları için çalışan bir hukukçu olmak istediğini anlamış.

 Geçen Ekim ayında ben İngiltere'ye giderken o  kendine test kitapları almaya başlamıştı. Üniversite sınavına hazırlanmak, hukuk fakültesini kazanmak dört çocuklu bir ev hanımı için ne kadar mümkündü?

" İhtimaller'i" her zaman bir yangın söndürücü olarak görmüşümdür. Alev alev yanan hayallerin, umutların  üzerine tutulan bir yangın söndürücü... Fatma , çevresindeki insanların elinde yangın söndürücü ile dolaştığını  bildiği için  kimselere söylemeden testlerini çözmeye başladı. 

İki çocuk zaten ilkokula gidiyordu, diğer ikisi de bu sene anaokuluna başlayacak ve evde tek başına çalışacağı bir zamana sahip olacaktı. Ama corona ile , dört çocuk her an  tepesinde  

Youtube'den ders konularını dinlemiş, çözemediği soruların üzerine gitmiş. En çok matematik çalışırken zorlanmış, evden hiç çıkamayan çocukların enerjisi  masası etrafında  dönerken integral, türev,trigometri, logoritmayı anlamaya çalışması kolay olmamış. Zor olanı anlamaya çalışmakta, kolaylaştırmakta yıllarca tecrübeliydi, matematik en sevdiği ders olmuş. 

Zor problemleri çözebildikçe kendine güven gelmiş, yaşamda her şey bir matematik problemiymiş, yeni farkına vardım diyerek, anlatmaya başlıyor Anadolu'nun küçük bir ilçesinden  İngiltere'ye doğru...Matematikten başka ders çalışmaya fırsat bulamadan sınav günü gelip çatıyor...

Fatma toplam altı  aylık çalışması ile bu sene sınava giriyor, en çok matematik sorularını  yapıyor.  puanları geliyor,  başka bir puan türünden  ilk 1600 e girmeyi başarsa da o hukuk istiyor, tercihlerini ona göre yapıyor. Dün gece telefon açmıştı,  başka coğrafyalarda aynı aya bakarak konuşurken; "  rüyamda  tercih etmediğim , yazmadığım  bir bölüme yerleştiğimi gördüm, ağlayarak uyandım " diyordu, çok tedirgindi. Bugün pırıl pırıl bir güneşin altında dört çocuğuna sarılarak  fotoğrafını  atmış. Fotoğrafın altına;  "ayşe, hukuk fakültesini kazandım" yazmış. 

İstemediğin hayatı yaşamak, sevilmediğin çevreye , tercih etmediğin şeylere  mahkum olmak artık rüyalarda kaldı, başardın Fatma demek için bu yazıyı yazdım. O kazık matematik sorularını çözerken hayatın önüne çıkardığı tüm zorlukları da çözüverdin. Arayışın neydi bilmiyorum ama ona giden yolda insan hakları için çalışan bir hukukçu olma hayalin artık gerçekleşti. 

Afyon hukuk fakültesi çok şanslı, Fatma artık oranın öğrencisi...

....................................................................................................................

Saadet

Ben  üniversitede okurken en yakın arkadaşım Ümmühan'dı. Üniversitemiz bitince ikimizde iş bulamadık, sevmediğimiz bölümlerde okumuştuk, sevmediğimiz bir işi yapmakta çok da mücadeleci olamadık ikimiz de yirmi yıldır ev hanımıyız. Geçen sene Ümmühan'ın kızı Saadet üniversite sınavına girdi, puanları hemşirelik bölümüne yetiyordu. Yıllarca çok uzak kalmış iken geçen sene yolum onun iline düştü. Horoz heykelini gören bir çaycıda iki aile toplandık,  eskileri andık, güldük hüzünlendik. Saadet tercih yapacaktı, bizim anılarımızı duyunca il dışından tercih yapmak istedi ama ailesi bu konuda çok kararlıydı kesinlikle başka bir ile gitmesi yasaktı... sağlıkçı olmakta emindi ama hemşire olmaktan emin olamıyordu. Çay içilen masanın etrafındaki herkese soruyordu, ne yapsındı? 

Sıra bana gelince, ne diyeceğimi bilemedim, sustum...

Kocaman horozun renkli tüylerine bakarak geçmişe dönüyorum...17 yaşındayım, istemediğim ,hiç sevemeyeceğim bir bölümü okumaya gidiyorum, ailem soran herkese kazandı desin diye gidiyorum, babam bir sene daha dershane parası ödemesin diye gidiyorum, bir sene daha bekleyip ikinci defa sınava girmek lükstür, insan hayatında bir sene  çok önemlidir diye gidiyorum, bir an önce hayata atılmak için, kendimi bilmediğim için gidiyorum, başkaları mutlu olsun diye gidiyorum...Gittiğim yerden biri elimi tutsun geri dön desin  diye acı acı horoza bakınırken , birden bire Saadet'e, bir kez daha denesen dedim. Bir sene , 18 yaş için çok büyük bir zaman değil, istemediğin yere gitme, geri dön diye acı acı bakarak ellerinden tuttum. 

Saadet de bugün mesaj atmış telefonuma, "Ayşe teyze, Pamukkale tıp fakültesini kazandım."

Saadet geçen sene hemşireliğe kayıt olacakken  bu sene doktor olmak için üniversiteye  gidecek.

Bu eğitim sistemini, bu sınav sistemini hiç anlayamayacağım, Saadet'in okul birincilikleri  oldu, son senesinde  hemşireliği kazandı, bu  sene ise  okul, dershane stresinden uzak kaldı kendi kendine çalıştı, doktor oldu...Okul öyle mezun etmiş ki, hem hemşire hem doktor olabilirsin potansiyeli ile... 

38 yaşında dört çocuklu ev hanımı arkadaşım corona zamanında çalışması ile  ilk 1600 e girdi diye sevinirken onun arkasında kalmış yüz binlerce yeni mezun öğrencilere  üzülüyorum...