16 Nisan 2020 Perşembe

bir aydır duran güneş


İngiltere'de küçücük bir apartman dairesinde bir aydır  karantinadayım, iki odalı, balkonsuz, pencereleri ancak bir karış açılabilen. sabahleyin  yorgan havalandırmaya , kollarımı pervaza dayayıp kafamı dışarı çıkarmaya izin vermeyen üç tane pencerem var. Altı aydır buradayız, beş ay boyunca  yağmur yağdı , beş ay boyunca her gün yağmur yağdı, gri bulutlar hiç kaybolmadı ve hava hep  soğuktu. Penceremin kenarları  yosun tuttu, yosunların içinden uzaylı anteni  gibi uzantılar çıktı. Beş aydır güneş kendini karantinaya almış gibi, hiç gözükmedi.
 Stay at home dediklerinin  ilk günü güneş geldi ve bir aydır hiç kaybolmadan  gökyüzünde ışıl ışıl duruyor. Bir ay boyunca bir kere bile bulutlanmadı gökyüzü , bir damla da yağmur yağmadı. Bir aydır kuşların sesi daha gür çıkıyor, blackbirdler, robinler, turuncu gözlü martılar, çık çık çık diye seslenen  adını bilmediğim kuşlar...Gece gökyüzüne yıldızlar geldi, bir aydır oradalar.  Komşu ile dağ keçileri gelmiş. Tilkileri bekliyorum ben de. Dünyadaki yaşamlarına bir hırsız gibi devam etmeleri  son bulsun. Dünya onların olsun, karantina günlerinde hissettiğim şey bu.

13 Nisan 2020 Pazartesi

Lunaparkın gidişi

Martın ilk haftasında İngiltere'de ilk korona vakaları görülmeye başlamışken mahallemize gezici lunapark kurulmuş, insanlar eğlenmek için akın akın  bizim mahalleye gelmeye başlamışlardı.
Mart'ın ikinci haftasına girerken  bir hediye aldım. Ayağımı yerden kesen ,aklımı başımdan alan deli gibi sevindiren hediye bir sukutır( scooter) dı. İngiltere'ye geldiğim günden beri sukutırlıları hayran hayran izlediğimin farkına varmışlardı.
 İlk gün deneme sürüşlerinde yokuş aşağı,  ağaçların çalıların sarmaşıkların sincapların robinlerin blacbirdlerin arasından uçarak giderken, çok mutluydum.
Martın ikinci haftasına girerken korona'yı daha sık duymaya başladığımızda  yanıbaşımızdaki lunaparkın gece gündüz müşterisi hiç eksik olmuyordu.  Eğlenen insanların sesi korona'yı duyulmaz görünmez  çok uzak yapsa da Türkiye'den gelen telefonlar ile tedirgin olmaya başladım.
Bizim küçük şehrimizde virüsün adı anılmazken Türkiye'deki yakınlarımız pozitif sayısı , vaka sayısı, test sayısı ile beraber ölenlerin rakamını  gün gün bize bildirirken  artık tedirgin olmaya başladım. Şehre inmemeye, kurslara gitmemeye karar verdim. Sukutırımı sadece bir kez kullanabilmiş olmak koronanın verdiği ilk mahrumiyetti. Oysa şehre , kurslarıma, arkadaşlarım ile buluşmaya artık sukutırımla giderim diye planlar yapıyordum, çocuklar gibi mutlu olacağım sayısız günler verecekti yepyeni gıcır gıcır sukutırım...
Hiç bir yetkilinin evde oturun dememesine rağmen evde oturmaya karar verdim. Lunaparkta  çığlık çığlığa eğlenen  insanların sesi artık ürkütmeye başlamıştı.  Lunaparka korona gelmiş gibi,  koronanın kolları  dönme dolaba  çarpışan arabaya  atlı karıncaya dönüşmüş insanları çığlık çığlığa öldürüyor gibi geliyordu artık eğlenen insanların sesi.
Henüz stay home demedikleri halde evde oturmaya karar vermiş olmamı sorgulamama neden  olan kapımın önünde duran sukutırımdı. Bir kerecik sürebilmiştim, dışarı çıkma yasağı yok iken ne diye kendimi eve kapamıştım diye söylenirken Martın üçüncü haftası "stay home" dediler. Lunaparkı söküp kamyonlara yükleyip götürdüler.


( bu yürüyüş yolu şehrin uzağında değil şehrin içinde insan eli değmemiş gibi dikenli çalılı ağaçlı onlarca yollardan biri)