26 Kasım 2019 Salı
İngiltere'de İngilizce öğrenmenin yolu
İngiltere'de İngilizce öğrenmenin yolu üç saat yürüyüşle on kilometre. Şehir merkezine beş kilometre uzaklıkta evimizden yürüyerek gidiş geliş toplam on kilometre.
Geldiğim günden beri dilimde hep İngilizler, ne iyi insanlar, güler yüzlü, adaletli, işlerini hakkı ile yapan, dinleyen, önemseyen...Ama bu iyi insanlar ile konuşamıyorum, ne dediklerini anlayamıyorum.
Bir kursa gidebilseydim, hızlı sistemli sertifikalı bir öğrenme sürecine katılmayı çok istiyorum. Geldiğimiz günden beri eşim araştırıyor, bu küçük şehirde kurs sayısı iki tane ve fiyatları çok yüksek. Duymuş ki belediye de bir kurs veriyormuş ve ücreti diğer kurslara göre çok uygunmuş dört ay boyunca haftada iki gün iki saat ders karşılığı olarak 200 sterlin alıyormuş. Kayıt yaptırmaya gitmeden önce bütçe planımızı yaptık, eğer eşim ile otobüse binmeden şehre gidersek ayda 120 sterlin tasarruf edebilecektik...( şehir içi otobüs fiyatları çok pahalı bir kişi gidiş geliş 6 sterlin, aylık kart ise 60 sterlin) metro ve tren yok)
Önce bir tane
bisiklet aldık harika bir ikinci el , ama ben sürmeyi hiç bilmiyorum eşim çok acemi, vakit yok, süremedik, oğluma kaldı, sürmek...
Yürümeyi deniyoruz, yağmur her gün her anda olduğu için şemsiyelere rağmen şehre gidene kadar sırılsıklam oluyoruz, ( her gün ıslak ıslak dolaşmamıza rağmen çok şükür daha hasta olmadık) yollardan geçen arabaların sıçrattığı su da cabası...Ağaçlar ile kaplı patika bir yol keşfediyoruz, şehre ulaşmayı biraz daha uzatıyor ama ağaçlar yağmurun hızını kesiyor, arabaların yokluğu da daha az ıslanmamıza neden oluyor. Kimseciklerin olmadığı yolda sincaplar çıkıyor karşımıza, martılar ve içli öten kırmızı başlı küçük kuşlar, hep yeşil ısırganlar, sararıp kurumayan yabani otlar, gökyüzünün puslu karanlığını saklayan yaşlı ağaçlar...
Erkenden yola koyulup ele le tutuşarak yürümeye başlıyoruz, konuşuyoruz , eskileri, yenileri, hayalleri , geleceği, planları, sincapları , yaşlı ağaçları, ısırganları, dinmeyen yağmurları , İngilizleri, konuşuyoruz. Günün sonunda nasıl bitti on kilometre diye şaşırıyoruz.
Bir hafta her gün yürümeyi tecrübe ettikten sonra otobüs bütçesini kursa aktarabileceğimize kanaat getirip belediye kursuna başvurduk.
Yine güler yüzlü yetkililer ile karşılandık, sanki işlerinin ilk günü gibi heyecanla bize yardım etmeye etmeye çalışıyorlar. Kayıt formunu doldurduk, sıra ödeme planına gelince yetkili kişi kağıtta " other" ( diğerleri) yazan bölüme kaleminin ucunu dokundurup " 670 " sterlini gösterdi. Şaşırdık, rengimiz soluverdi ama o aynı güler yüzle kaleminin ucunu other da gezdiriyordu. Biz anlam veremedikçe , other ı yuvarlak içine alıyor, bizi o yuvarlığın içine 670 sterline hapsediyor . Ben hiç konuşamıyorum ama şunları söylemeyi çok istiyorum, bu ayrımcılığı yetkili kişiler kılıfına uydurabilir ama öğretmenler bu durumu nasıl karşılıyor diye sorabilmeyi çok istiyorum. Aynı sınıfta ingiliz , avrupa vatandaşları ile derse giriyoruz, aynı dersi dinliyoruz ama bizden üç kat daha fazla ücret alınmasına, other olmamıza dersi anlatan öğretmenler nasıl bakıyor?
Bir öğretmen için zor olmalı sınıfındaki ayrımcılık.
Dönüş yolumuz farklılaşıyor tedirginlik geliyor, karşıdan bir İngiliz geliyor, daire içindeki other lığımızı anımsayıp kaldırımdan inerek İngilize yol veriyoruz, yol ingiliz yolu, sincaplar, ısırganlar yabancılaşıyor, ağaçlar yüzyıllarca ingilizleri görmüş, bizi bilmiyor, kırmızı başlı kuşun ötüşü yabancı, bizim bildiğimiz gibi ötmüyor.
Eve gelip olanları düşündükçe daha fazla hırslanıyorum İngilizce öğrenmeye. Otobüs ücretinde, otelde , hastanede bile daha fazla ücrete tabi tutulsaydım bu kadar acıtmazdı içimi, yaşadığım yerin dili ile , hislerimi söyleyememek çok ağır geldi bana. Other lığımı unutacak kadar hırslandım,
nasıl İngilizce öğreneceğim diye araştırıyorum, her gün. Bir günümü bile evde oturarak geçirmedim, her gün sabahtan akşama sokaklardayım. Her dükkana dalıyorum, kitapçılarda çocuk bölümlerinde bir kenara oturup çocuk kitaplarını okuyorum, kütüphanelere gidip her kitabı karıştırıyorum ama kelime hazinem çok kısıtlı.
Bu küçük şehirde neredeyse yüzü aşkın kilise var, her gün bir etkinlik yapıldığını duvarlarına astıkları ilanlardan görüyorum, çoğunlukla kadınlar ve çocukları ile...Her sabah eşim ile yine elele yola koyuluyorum, hangi kilisede ne etkinlik varsa içeri dalıyorum, ne dediklerini çoğunlukla anlayamadan, tarzanca konuşarak günün sonunu getirip eşimle buluşup eve kadar yürüyoruz. Bütün gün neler yaptığımı hangi kelimeleri duyduğumu anlatarak geçen on kilometrelik yol kısacıklaşıyor.
Yürümeye o kadar bağlandık ki, yürümekle tasarruf edilecek paraya ihtiyacımız kalmadığı halde, yürümeyi bırakamıyoruz. İki ayda sadece beş kez otobüse binmişiz, 55 çarpı 10 eşittir 550 kilometre yol yürümüşüz, yürümeye de devam ediyoruz. Balayı hiç yapmadık nasıl bir şey bilmiyoruz ama balayında gibiyiz diye diye yürüyoruz.
İngilizce öğrenmenin yolu her gün on kilometre, el ele, konuşa konuşa...
19 Kasım 2019 Salı
İngiltere'deki komşum
İngilizler ne güler yüzlü insanlarmış, burada iki ay boyunca tecrübe ettim. Her göz göze geldiğim İngiliz mutlaka "haayy" diyerek kocaman gülümsüyor. Yaşadığım şehirde yabancı çok az, mahallemde neredeyse hiç yabancı yok hepsi İngiliz. Selamlaşmayı küçük görmemek lazım, bazen hava gibi su gibi gerekli oluveriyor. Çorum'da çok sevdiğim selamlaşmayı bırakmak zorunda kalmıştım; gülerek selam verdiğim çok az kişi aynısı ile karşılık veriyordu. Çorumlular verilen selamı çok fazla önemsiyorlardı, selam verip gitmek olmazdı, durdurulup " kızım bizim köylü müsün, kimlerdensin, nerelisin, nereden geldin, seni tanıyor muyum, seni gözüm ısırıyor, yabancı mısın, çalışıyor musun, evli mi bekar mısın , çocuk var mı...Verdiğim selama fazlaca anlam yüklüyorlar, selamdan sonra mutlaka görüşelim diye telefon numaramı alıyorlar, evimin adresine kadar vermek zorunda kalıyordum hatta gözleri az gören bir teyze sırf gülerek selam verdim diye askerdeki torununun fotoğrafını gösterip senin gibi bir kız arıyoruma kadar götürmüşlüğü vardı( teyzenin gözü hiç görmüyor olmalıydı:)
Her gün sekiz kilometre yol yürüyorum, yolumda karşılaştığım her çocuk kadın erkek yaşlı genç hiç istinasız selam veriyor, gülüyor, kaldırım dar ise kenara çekildiğimde teşekkür üstüne teşekkür ediyorlar, yol vermeyi karşıdakinden beklemiyorlar, ilk yol veren onlar oluyor. Yollardaki arabalar kaldırımda yürüyenleri gözetliyor gibi, yüzümü yol tarafa çevirsem arabalar duruveriyor. Çok utanıyorum, karşıya geçmeyeceksem yol tarafa hiç bakmıyorum. Şu ana kadar bir kere bile korna sesi duymadım. Araba yolları geniş olmamasına rağmen bisikletli , kay kaylı, scooterlılar araba yolunda gidiyorlar, sanki hiç bir aracın acelesi yok gibi. Acelesi olmayan insan mı var, yola çıkan herkesin ulaşmak istediği bir yer var iken...
Mahallemde altı çocuklu bir adam var, ( karısını hiç görmedim) onu evimin önünden geçerken görmek bile bana öyle enerji veriyor ki...
Her sabah altı çocuk ile okula gidiyor, çocukların ikisi bebek arabasında dördü bisiklet scooter , kay kay ile ..Okula giden dört çocuğun saçlarına kapıda tarak verirken , görüyorum, küçücük çocuklar kendi kendilerini tarıyorlar. Paltolar, beslenme çantaları, ayakkabılar, pusette ağlayan bebeklerin ağzına biberon verirken görüyorum.Pusette çok ağlayanları boynuna alıyor, diğerlerini önüne katıp şarkılar ile kahkahalar ile yola koyuluyorlar. Her sabah yarım saat süren bir yolu bu şekil gidip , dört çocuğu bırakıp pusettekiler ile ıslık şarkı ile geri dönüyor . Buz gibi havada pusetteki çocuklar pijamaları ile ayakları çıplak , komşumun üzerinde her zaman şort ile tişört..Yolda kaybolana kadar arkalarından izliyorum. Öğleden sonra çocukları okuldan almaya yine pusettekiler ile gidiyor, saçları başları dağılmış, okul çocukları ile geri dönerken şarkılarını hiç eksik etmiyorlar...
Bir gün yüzü asık görmedim, sabah akşam boynunda elinde kucağında arkasında önünde altı çocuk ile sokaklarda ıslık şarkılar ile onu görmek bana güç veriyor.
Her gün sekiz kilometre yol yürüyorum, yolumda karşılaştığım her çocuk kadın erkek yaşlı genç hiç istinasız selam veriyor, gülüyor, kaldırım dar ise kenara çekildiğimde teşekkür üstüne teşekkür ediyorlar, yol vermeyi karşıdakinden beklemiyorlar, ilk yol veren onlar oluyor. Yollardaki arabalar kaldırımda yürüyenleri gözetliyor gibi, yüzümü yol tarafa çevirsem arabalar duruveriyor. Çok utanıyorum, karşıya geçmeyeceksem yol tarafa hiç bakmıyorum. Şu ana kadar bir kere bile korna sesi duymadım. Araba yolları geniş olmamasına rağmen bisikletli , kay kaylı, scooterlılar araba yolunda gidiyorlar, sanki hiç bir aracın acelesi yok gibi. Acelesi olmayan insan mı var, yola çıkan herkesin ulaşmak istediği bir yer var iken...
Mahallemde altı çocuklu bir adam var, ( karısını hiç görmedim) onu evimin önünden geçerken görmek bile bana öyle enerji veriyor ki...
Her sabah altı çocuk ile okula gidiyor, çocukların ikisi bebek arabasında dördü bisiklet scooter , kay kay ile ..Okula giden dört çocuğun saçlarına kapıda tarak verirken , görüyorum, küçücük çocuklar kendi kendilerini tarıyorlar. Paltolar, beslenme çantaları, ayakkabılar, pusette ağlayan bebeklerin ağzına biberon verirken görüyorum.Pusette çok ağlayanları boynuna alıyor, diğerlerini önüne katıp şarkılar ile kahkahalar ile yola koyuluyorlar. Her sabah yarım saat süren bir yolu bu şekil gidip , dört çocuğu bırakıp pusettekiler ile ıslık şarkı ile geri dönüyor . Buz gibi havada pusetteki çocuklar pijamaları ile ayakları çıplak , komşumun üzerinde her zaman şort ile tişört..Yolda kaybolana kadar arkalarından izliyorum. Öğleden sonra çocukları okuldan almaya yine pusettekiler ile gidiyor, saçları başları dağılmış, okul çocukları ile geri dönerken şarkılarını hiç eksik etmiyorlar...
Bir gün yüzü asık görmedim, sabah akşam boynunda elinde kucağında arkasında önünde altı çocuk ile sokaklarda ıslık şarkılar ile onu görmek bana güç veriyor.
9 Kasım 2019 Cumartesi
İngiltere'de alışveriş
İngiltere'ye gelişimin kırk beşinci gününde bir palto alma mecburiyetini daha fazla geciktiremeyecek kadar soğuklar bastırdı. İkinci el mağazalardan bol bol var burada, henüz hiçbirini görmemiş iken camekanında palto asılı olan birine girdim . Akla gelen gelmeyen her şeyin tıka basa dolu olduğu küçücük bir dükkan içinde iki küçük raf dolusu eski kitaplar dikkatimi çekti. Yırtık pırtık dekor dergileri el işleri kitapları arasında kocaman pırıl pırıl ciltli " at bakımı"nı çekip çıkarttım. Üzerindeki 2 Sterlin yazısını görünce hemen kasaya gittim. Kasadaki kadın aldığım kitap ile ilgili bir kaç cümle söyledi , anlamadım " yes yes " dedim, bir soru sordu elimdeki kitabı işaret ederek, have'li, got'lı , başımı salladım ( atınız mı var dememiştir, atlara ilgi mi duyuyorsunuz demiş olabilir)
Küçük dükkandan atlı kitabıma sarılarak çıktım, bir banka oturdum. Termosumdaki İngiliz çayını yudumlayarak kitabımı okuyamadan küçük çocuklar gibi resimlerine bakarak sayfalarını çevirdim. Hava , palto almayı geciktirecek kadar ısındı.
Kendime özel aldığım ilk şey bir at bakımı kitabı oldu.
( Evdekiler dalga geçemezdi, eşim İngiltere'deki ilk günümüzde ucuz diye iki kilo tuz almıştı, iki kilo tuzu saatlerce sırt çantamızda taşımıştık.)
3 Kasım 2019 Pazar
İngiltere'deki evimiz
Küçücük bir şehir burası, evimiz şehrin en uzak bir köşesinde. Küçük şehirde kiralık ev bulmak çok zor. Bir oda bir salonlu evlere ( 600 ile 750 sterlin, hepsinin içinde çamaşır bulaşık makinesi buzdolabı fırın ocak mevcut ) bakarken çocuk olduğu için iki oda bir salonlu ev tutmamız gerektiğini öğrendik. İki odalı evlerde taban 740 tan başlıyor, gitme günümüze çok az kalmış iken otellerde kalmayalım diye dua ederken, şehrin en uzak köşesi karşımıza çıktığında balıklama atladık, içinde buzdolabı bulaşık çamaşır makinesı olmamasını gözümüz görmedi. Emlakçıların hemen hemen hepsi 12 aylık peşin ödeme isterken bu halden anlayan ev sahibi sadece ama sadece 6 aylık peşin ve neredeyse iki aylık da depozito istiyordu, Allah razı olsundu, kiramız aylık sadece 740 sterlin.
Evimize yerleştik. Eşyalarımız, üç tabak üç çatal üç kaşık, bir bıçak, bir tencere bir tava iki şişme yatak, iki pike ve bir ütü. Bir hafta boyunca halıfleks kaplı yere örtü sererek sofra kurduk, şişme yatakları gündüz salona akşam odalara götürerek hem yatak hem koltuk yaptık.
Planımızda eve yerleşir yerleşmez ikinci el de olsa koltuk yatak masa dolap mutfak eşyaları almak varken bir haftadır eşyasız yaşıyorduk. Ne güzel yaşıyorduk. Küçük ev eşyasız kocamandı. Oğlumun aklına Japon filmleri geliyordu, İngiltere'de Japonlar gibi yaşıyoruz diyordu. Eşim, eşya taşırken duvara kapıya vurulacak, depozitodan olacağız diye korkarken ben eşyasız nasıl yaşanırı merak ettiğimden evimizin boşluğu uzun süre devam etti. Çocuk okula başlarken derslerini rahat yapsın diye masa ile üç sandalye aldık. Masayı eşim sandalyeleri oğlumla paylaşıp eve kadar yürürken bir sihri, bozmuşum gibi hüzünlüydüm.
Evimize yerleştik. Eşyalarımız, üç tabak üç çatal üç kaşık, bir bıçak, bir tencere bir tava iki şişme yatak, iki pike ve bir ütü. Bir hafta boyunca halıfleks kaplı yere örtü sererek sofra kurduk, şişme yatakları gündüz salona akşam odalara götürerek hem yatak hem koltuk yaptık.
Planımızda eve yerleşir yerleşmez ikinci el de olsa koltuk yatak masa dolap mutfak eşyaları almak varken bir haftadır eşyasız yaşıyorduk. Ne güzel yaşıyorduk. Küçük ev eşyasız kocamandı. Oğlumun aklına Japon filmleri geliyordu, İngiltere'de Japonlar gibi yaşıyoruz diyordu. Eşim, eşya taşırken duvara kapıya vurulacak, depozitodan olacağız diye korkarken ben eşyasız nasıl yaşanırı merak ettiğimden evimizin boşluğu uzun süre devam etti. Çocuk okula başlarken derslerini rahat yapsın diye masa ile üç sandalye aldık. Masayı eşim sandalyeleri oğlumla paylaşıp eve kadar yürürken bir sihri, bozmuşum gibi hüzünlüydüm.
Evimizin son hali
(Masayı kurar kurmaz eşim sandalye masa bacakları altına karton yerleştirmiş.( depozito şirketi evi teslim ederken duvarda iğne ucu kadar lekeyi, halıdaki belli belirsiz koltuk izini gösterdiği için çok ürkmüş olsa gerek))
Bakmaktan zevk aldığım renkli evler, dekorlar, koltuklar, masalar, halılar iken televizyonda dizilerde konakları villaları nasıl döşemişler diye merakla izlerken burada hiç eşyasız yaşamaya neden heves ediyorum, bilmiyorum.
Mutfakta kepçesiz de idare edebildiğimi gördükçe mutlu oluyorum. Bir seneden daha fazla kalma planım olsa yine de kepçe almamaya direnebilir miydim, kepçesizliğe dayanabilir miydim , bilemiyorum.
2 Kasım 2019 Cumartesi
Yağmursuz bir günde
Bir aydır her gün yağmur yağıyor, yağmurun yağmadığı bir kaç saatlik anlarda İngiltere'de yaşadığım çevrenin fotoğraflarını çekiyorum;
Arka bahçemiz
Şehre giden yol
Ön bahçe
İngiltere'de bir ağaç, mahallemde aynı dili konuştuğum tek komşum...
Hayatımda görmediğim cins köpekler...Köpekler yorulursa oturarak seyahat edecekleri bebek arabası gibi özel el arabaları var.
Köpeksiz ev yok gibi
Arka bahçe, köpekler için , köpekler bu çimlerde özgürce koşuyor,
Şehir
Bizim mahalle
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)