29 Mayıs 2019 Çarşamba

Okul gösterileri

Haziran ayının sonunda saz arkadaşlarım ile yıl sonu konserimiz var.Hayatımda ilk kez sınıf arkadaşlarım ile yıl sonu gösterisine çıkacağım.

Öğretmenimizin tüm sınıfı sahnede görme isteği, çabası, doğru düzgün çalamayan bana , cesaret verdi konser parçalarına ve sazıma daha farklı bir heyecanla sarılmama neden oldu

Dün akşam karşıma konusu okul, yıl sonu gösterisi olan   Mindenki adlı kısa film çıkınca, oğlum ile beraber  izlemek istedim.
 Korosu ile meşhur olmuş bir okula yeni kayıt olan küçük bir öğrenciyi izliyoruz, koroyu yöneten müzik öğretmenini görüyoruz, öğrencilerine her ders çikolata dağıtan,  başarılı, işini iyi yapan gözüken bir eğitmen. Kısacık film ilerledikçe  okul korosunun her yarışmada birinci olmasının sırrı açığa çıkıyor.   Filmi izledikçe okul müsamereleri ile ilgili anılarımız canlanıyor, geneli kötü hatıralar içinden birini hatırlatıyor oğlum;
İlkokuldayken  tüm sene eğlenebilecekleri yeteneklerini keşfedebilecekleri seçmeli dersler koymuştu okulları.   Seçmeli derslerden kemanı seçmek istedi, sıra arkadaşı kemanı seçmişti, sıra arkadaşını çok seviyordu, onunla  yan yana oturamadığı hiç bir dersi istemiyordu. Başka bir dolu seçmeli dersler varken,  keman çalmak da  kolay değilken sırf sıra arkadaşı için tüm senesi  harcanmasın diye o sene ders seçme işine  müdahil olmuştum. Keman dersini verecek öğretmen ile tanıştım güler yüzlü bir kadındı, oğlum da gelirse keman sınıfı için yeterli sayıya (dört kişiye) ulaşabilecek,  zor bir müzik aleti olsa da müzik ile iç içe olacak derken gözlerinin içi gülüyordu. Üç kuruşun hesabını yaptığımız o dönemde arkadaşı ile keman çalma hayali gerçekleşsin, sınıf kapanmasın ve   öğretmenin verdiği umut ile hesapsız kitapsız kemanı satın almıştım.
Öğretmen hemen ilk hafta sıra arkadaşlarını ayırmış, iki kişi ile yıl sonu gösterisi parçalarına çalışmaya başlamışlar. Sınıfın arkasına oturtup çalışanları izlemekten başka bir şey yapmalarına izin vermediği diğer iki çocuğa her ders sonunda teşekkür ediyormuş.Sessizce izledikleri için. Keman çalamadığınızın farkına varırsa anneniz babanız çok üzülür, onları ve beni  üzmemek için  bu sırrı sene sonuna kadar saklamalıyız diyormuş. Konuşurken dizlerinin üzerine çöküyor, çocukların gözlerine gülen gözlerini dikiyormuş.

 Oğlum bir sene boyunca keman çalamama sırrını hiç açık etmemiş iken ben yine de sorumlu ilgili bir anne olarak(!)  neden evde hiç kemana dokunmuyor, olmuyor ise  başka seçmeli derse kayıt yaptırayım diye keman öğretmenine gitmişliğimi hatırlıyorum. Artık daha ciddi bir kadınla karşılaşır olmuştum, çocuğa baskı yapmayın, kemandan , müzikten soğutursunuz, çocuk istediğinde kemanı  eline alsın zorlamayın diye tembihlenerek eve dönüyordum.
Yıl sonunda keman dinletisi için  bir dolu gösteri yapıldığının çok sonra farkına vardım. Sadece keman çalan öğrencilerin velileri ile ilkokul çağına gelmiş çocukları olan okul arayışı içindeki yabancı veliler davet edilmişti.
Onlarca yabancı veli seçmeli keman dersi de olan bu  okula, güler yüzlü başarılı keman öğretmenine  hayran kalmış  ön kayıt yaptırırken,  bir öğrenci okuldan kayıt sildirmiş hiç kimsenin umrunda olmadı.

Filmde  müzik öğretmeni yeteneksiz diye değerlendirdiği öğrencilere, diğer öğrencilerden  gizli  psikolojik baskı yapıyordu. Bizim öğretmenimiz de ise çalabilen çocukların gözü önünde gerçekleşiyordu . Filmde, arkadaşlarına baskı yapıldığını fark eden  öğrenciler öğretmenlerine çok zekice  tepki verdiğinde    oğlum , sıra arkadaşını andı;" Y....benim için üzülmüş müdür, üzüldüğümü hissetmiş midir? diye sordu.
Filmden sonra sazımın başına geçtiğimde kendi kendime çalıp söylenmeye başlandım.
Bir sınıfa konulmuş isek adımıza arkadaş denilmiş ise  birbirimizi hissetmek zorundayız yoksa o sınıfta geçen seneler  eziyet olur, acı olur, hiç unutulmayacak kötü hatıra olur...Beton mikseri okullar öğretmenler her zaman var olacaklar,  çocukların hislerinin güçlerinin iyiliklerinin yapabileceklerinin üstüne akıtacakları beton harçları  her zaman dönecek. Çocukları ruhsuz bir betona dönüştüren mikserlerden kurtarmak  ne duyarlı anne baba ne bir kaç iyi öğretmenin başarabileceği bir iş , çok tecrübe ettim...Çocukları ancak çocuklar kurtarabilir.  Betonu delen filizler, çiçekler gibi...Aynı sırada oturduğu  aynı sınıfta olduğu  arkadaşının acısını hissettikçe ...

Film, hatırlamak istediğimiz anılarımızı canlandırdı ama umut dolu bir sonu vardı, Oscar da kazanmış bu kısa filmi  özellikle yıl sonu gösterilerine hazırlanan hırslı öğretmenlere tavsiye ediyorum.





15 Mayıs 2019 Çarşamba

Çiğdem der ki...


Saz kursunda birinci ayımı doldururken öğrendiğimiz parçalar; Maçka yolları, süt içtim dilim yandı, dere geliyor dere, darıldın mı cicim bana, yaylalar. Süslemesiz düz bir şekilde hepsini  çalabiliyorum. Doğru tele dokunup doğru vuruşu yapabildiğimde parçalar kendini gösteriyor.
Kabarmış güzel bir kek yapmışım gibi sazımdan doğru melodiler çıktıkça mutlu olmaya başladım.
Dün  öğretmenimiz ,çiğdem der ki başlıklı bir parça verdi, haftaya pazartesiye kadar çalmamızı istedi.
Saz kursunda çaldığımız türkünün yöresi hangi dönem kim yazmış kim bestelemiş gibi konulara girilmediğinden eve gelince internete Çiğdem der ki yazdım. Karşıma Aşık Veysel çıktı. Mutfağıma geçip akşam yemeğini hazırlarken haftaya ödevimiz olan parçayı Aşık Veysel'den dinlemeye başladım. Türkünün ortasına doğru,

elimdeki kabağı bıçağı bırakıp, oturdum. Bilgisayarın ekranına yaklaşıp Aşık Veysel'i incelemeye başladım. Herkesin bildiğinden daha azını biliyordum onun hakkında, başından sonuna kadar dinlemediğim bir kaç türküsünün nakaratı, halk ozanı, aşık, çiçek hastalığı ile kör olan gözler... Türkünün bitmesine izin vermiyor başa döndürüp dinliyorum. Türkünün içinde bir şey saklı gibi, sözlere, notalara, vuruşlara odaklanarak, aranıyorum.
.
Yaşamaya başladığım şehrin adını söylediğimde herkesin ilk aklına " yokluk" geldiğini yüzlerinde beliren ifadeden anlıyorum. İstanbul'un en güzel köşesinden , adalar manzaralı , deniz kenarındaki geniş, güzel evimizden ayrılıp buraya yerleştiğimizi duyanlar teselli edici kelimeler aramak zorunda kalıyor. İstanbul artık yaşanacak yer değil cehennem,kalabalık inşaat diye başlarlar ama söylediklerine kendileri de inanmazlar çünkü turist olarak bile uğranmak istenmeyen bir bozkırdır burası. Baba ocağı ya da mesleği gereği olmadıkça yerleşip yaşanılmak istenen yerlerin arasına girecek yer olarak görmez kimse. Buranın güzelliğini anlatanların hepsi ya kendi doğup büyüdüğü yerdir, kendi toprağıdır,alışmıştır ya da mecburdur,başka yerde geçinemediği içindir.


Benim de hissettiğim en büyük şey "yokluk" tu ,buraya taşındığımda. Alışveriş merkezi bile yok diye şaşıranlar gibi değildi hissettiğim yokluk. Benim ki nasıl bir yokluk, tarifi yoktu o zamanlar? Yabancılık" tüm hisleri bastırdığı için, yabancılık diğer duyguların farkına vardıramadığı için hissettiğim o "yokluk" kaybolmadan sislerin ardına çekilmişti yıllardır.

Saz kursuna başlamayı bu yabancılık duygusundan kurtulmak için istedim. Burada herkesin evinde duvarında bir saz asılı iken saz kaynaşma için bulunmaz bir fırsattı.
Bu toprağın insanları ile, hep beraber çalıp söylemek istedim.
Ne güzel oldu, saz sayesinde arkadaşlarım oldu.
Yabancılığım gitti.

Başından sonuna kadar dinlediğim ilk Aşık Veysel türküsü

hemen elime sazı aldırdı, Aşık Veysel'in vurduğu notalara dikkat kesilerek parçayı çalmaya başladım.
Konuşan çiğdemler, sümbüller, laleler, al baharlı dağlar, mavi donlu gök...
Sazımdan çıkan sesten aldığım mutluluk değişti, kabarmış güzel bir kek gibi karın doyurucu bir mutluluk değildi. Sisler ardına saklanmış bir duygunun açığa çıkması , yokluğun canlanması gibi bir şeydi...
"Yokluğun" varlığını hissetmek gibi...Dümdüz renksiz kıraç bir bozkırda çiğdemler sümbüller laleler al baharlar mavi donlu gökyüzleri gördüren, kör gözü hissetmeye başlıyorum.

Kör bir göz gibi bu bozkır, içinde saklı tek hazinesi "yokluk" olan...
Çiğdem der ki diyerek çalan sazım her şeyin var olduğu İstanbul'da, onun gibi renkli şehirlerde , göremeyeceğim, bulamayacağım , "bozkırın yokluğunu", hediye ediyor






13 Mayıs 2019 Pazartesi

Saza alışma sürecinde




Bağlama kursunun ilk dersinde, öğretmenimiz"saz nasıl tutulur"u öğretiyor. Sağ dizin üzerinde, sağ kolun altında saz nasıl  tutuluru  gösterirken dizlerim üzerinde  kolumun altında rahat duramayan bir saz ile uğraştırdım durdum tüm ders. Arada sınıf arkadaşlarıma bakıyorum, hepsi çok sevdikleri çocuklarını kucaklarına almış huzurlu bir anne gibi  doğru pozisyonda öğretmeni dinliyorlar. Beni gördüğünde, yanlış tutuş diye defalarca uyaran öğretmenimin sabrını taşırmaktan korkuyorum.  Heyecanımı korkumu kucağımdaki saz hissetmiş olacak  huysuzlanmaya başlıyor, bir oyana bir bu yana düştü düşecek, öğretmenin istediği şekilde dursun diye sapından sıkı sıkı tutuyorum. Öğretmen uyarıyor;  boğar gibi sapından yapışmayın.
Neden buradayım diye kendi kendime söyleniyorum, nasıl kaçabilirim ,  diye plan da yapamıyorum, bunca masraftan sonra...Kollarımın gücü azalıyor, saz kucağımda ağırlaşıyor, Allah'ım neden buradayım? Ders bitiyor, sazımı sırtıma asıp sınıftan çıkıyorum. Sırtımda söz dinlemeyen halden anlamayan bildiğini okuyan sevimsiz yabancı bir çocuk ağırlığı ile eve gidiyorum.
Bir yolunu bulmalı, sevmek için emek vermeli. Evi süpürmeden önce, çorbayı ocağa koymadan önce, bulaşıkları makineye koymadan  önce , markete çıkmadan önce, akşam perdeleri kapatmadan önce  sazımı kılıfından çıkarıp tüm acemiliğim ile sarılıyorum. Günlerce , kılıfından çıkarıp sarıldım , çalıyormuşum gibi yalancıktan tellerine vurup sonra kılıfına tekrar koydum.
Bunu herkesten gizli yapmaya özen göstersem de Pıtpıt'tan hiç bir şey gizlenemeyeceği için her anın şahidi oldu.

Sazımla aramızda bir bağ kurulurken Pıtpıt   hep yanımda  oldu.




Sazı keşfetme sürecimde desteğini hiç esirgemeden tüm zorluklara göğüs gerip hep yanımda kalmaya özen gösterdi.
Sazın tellerinden çıkan acemi sesler onu hiç  uzaklaştırmadı.

Güneşe doğru kestirmeye başlamışken elimde sazım ile beni görünce

gözlerini pörtlemesini hiç yanlış anlamadım.

Canım kedim, saza alışma sürecimde hep yanımda hep destekçim oldu, beni hiç yalnız bırakmadığı için ilk çaldığım eseri ona hediye etmek istiyorum.

8 Mayıs 2019 Çarşamba

kuşun ötüşü


                                                                (.)

Çorum'da hava karardı, rüzgar  bahar dallarındaki çiçekleri beyaz pembe havada uçuştururken  mutfak penceresine koştum. Sokaktaki tek çam ağacının tepesine bakarak bekliyorum. Bu mevsimde gelir bu ağacın tepesine konar, yağmur yağarken ötmeye başlardı.
Yağmurun yağmasını beklerken , umutlanıyorum.
Mutfak masamın üzerindeki radyodan bir kuş sesi geliyor. Açık Radyo 'da yeni bir program başlamış,  ebedi yok oluş.  Masaya oturdum,  Kauai adlı kuşu dinlemeye başladım.

Çok uzaklardaki bir adanın adıymış Kauai,  kuşlar ismini yaşadığı bu adadan alıyormuş. İnsanlar keşfedince adayı , Kauai kuşları yok olmaya başlamış. Son kalan erkek Kauai kuşunun dişisini çağırmasını dinlerken pencereme yağmur damlaları vurmaya başladı. Masamdan kalktım, yalnız ağacın tepesine bakmaya başladım.


(.) https://therumpus.net/2018/07/first-and-last-songs-the-extinct-song-of-the-kauai-oo/?fbclid=IwAR25aLPRJOtBBPHjA1gK7Uyb0tXnWHACypcfF0wKP3wQOTJnxwFz-uNikVc


https://birdsna.org/Species-Account/bna/species/kauoo/introduction?fbclid=IwAR1Nh1BARRGa5kEHMbNr3YOSG0DM4sdIX8OiKHFQ1-VfLYbOTqL20lj347I