10 Temmuz 2018 Salı

Aydın'ın gör dediği

Aydın, sokakta bulduğum ev kedisi.
 Karanlık bir günde bembeyaz bir Van kedisini parkın bir köşesinde ağlar bulmuştum,  kucağıma almış bir kedi nasıl böyle  içli içli ağlayabiliyor demiştim.
 Sonra bu güzel, bu cins kediye hemen yuva bulunur , ağlaması son bulur diye eve aldığım, adını Aydın koyduğum kediydi. İlk kez bir kedi sahiplendirme işine girişecektim, acele etmem gerekti kendi kedim kudurmuş gibi misafirin üzerine atlıyordu. Misafirin önüne mamasını suyunu kumunu koydum, rahat olsun diye kapısını kapattım.  Dışarıda nasıl yorulduysa iki gün uyudu. İki gün sonra ayaklandı, kapalı kapılar açılsın istedi, kapının ardındaki canavarı görünce sindi, hayatımda gördüğüm en güzel kediydi. Güzelliği, cinsi ile ilgili miydi, daha önce hiç Van kedisi görmemiştim , kendini sevdirmesi, taratması, kucağa gelip sarılması tırnaklarını hiç çıkartmaması, traşlı gibi hiç tüyünün olmaması güzelliğine güzellik katıyordu. Kendi kedim her fırsat bulduğunda bu güzelliği , parça pınçık edip beyazlığını kana buluyordu. Bir an önce kediciğe yuva bulmak için iki kişiden yardım istedim, benim gibi bir  cahile yol göstersinlerdi. Bu iki kişi ile hiç yüz yüze gelmedim kedi üzerine bir internet sitesinden tanışmış ikisini de çok sevmiştim. İlk arkadaşım profil resminde adında paylaşımlarında ateist olduğunun üstünde duruyor, öbürü ise muhafazakar. İkisine de güveniyorum , kapılarını hayvanlara açmışlar sayısız hayvana ev bulmuşlar, sonuna kadar canla başla yardımcı olmaya çalışan , koca yürekli insanlar. Her ikisi de yuva bulma sürecinde neler yapmam gerektiğini nelere özellikle dikkat etmem gerektiğini anlattı, yazdı. En sonunda, ilki "evrene emanet" diğeri ise " Allah'a emanet" diyerek Aydın'a şans dilediler.

 
 
İlk ilanım hemen ses getirmeye başladı, sahiplenmek isteyenlerin profil fotoğraflarına paylaşımlarına, işlerine güçlerine yaşlarına daha önce kedi bakmışlıklarına tatile gidişlerine yakınları olup olmamalarına kadar Aydın için sorular sorup ön elemelerden sonra kalanlardan ilk sıradaki bir kadın  ile anlaştım, oğlu kedi istiyormuş, oğlu kedi  çok seviyormuş. Akşam dokuzda Aydın'ı evlerine götürdük, oğlu ile birlikte Aydın'a sarıldılar, öptüler, kucakladılar.( benim kedi olsaydı,  bir metre yakınına kimseyi yanaştırmaz. yanaşanı asla af etmez, dişler, tırnak geçirir, yaralardı, Aydın'ın ise  yarım saat boyunca kadının koltuk altında sıkışık halde durabildiğine şahit oluyordum) Kedi sevgileri öyle büyüktü ki, ilk önce kedinin ismi değiştirdiler Pamuk koydular , sonra gece 11 e kadar kedi ile hayallerini anlattılar, en sonunda ayrılırken, iki arkadaşımın son sözlerini yerine getirmek kaldı,evrene mi, Allah'a mı emanet ? ( Kadın ve ailesi muhafazakar giyinmişlerdi) şüphe etmeden " Allah'ın emanetini bırakıyorum" dedim, koltuğunun altına sıkıştırdığı kediye öpücükler kondurarak  Allah'ın bu güzel emaneti sonsuza kadar bizimle, dedi ve  gece 11 den sonra  Aydın'ı( Pamuk'u) yeni yuvasına bırakarak  ayrıldım.
Sabah uyanıp kapalı telefonumu açtığımda mesaj üstüne mesaj bombardımanı, kediyi  bir an önce gelip almamı istiyordu dün gece teslim ettiğim kadın.  Kedinin tüyü dökülüyormuş, oğlu öksürmüş, sabaha kadar uyuyamamışlar oysa bana sormuş tüyü dökülüyor mu diye ben de sıfıra yakın tüyü olan bir kedi ve kendini taratmayı seviyor, demişim, tüm bunlardan tüyü dökülmediği anlamı çıkarmış, yanıltmışım...( benim kedim ile kıyaslamam yanlış oluyor demek ki, kedimin merinos koyunu gibi uzun lüle lüle tüyleri var ve asla asla taratmaz, her yerde pişmaniye gibi beyaz tüyler parça parça iken) Bu nerdeyse tüysüz kedinin tüyleri yüzünden istenmeyeceği, bir gecelik olağan üstü sabır gösterişlerini destan yapmış   yaz yaz bitirilememiş, onlarca  mesajı sabahın ilk ışıklarında alacağım aklıma hiç gelmemişti.
 
 Yüzümü yıkamadan  yola düştüm, Aydın'ı almaya gittiğimde evin çocuğu kediyi vermemek için direnirken anne üst üste  " sen astımsın, sen hastasın, senin astımın var, sen tıkanıyorsun..." diyordu. Yanlış bilgi verdiğim için bütün gece uykusuz kalmalarına sebep olduğum için özür dileyerek kediyi aldım, eve getirdim. Aydın eve girer girmez çiçek saksılarının arasına sıkıştı, kendini görünmez yaptı, bütün gün oradan çıkmadı.
Bu sefer daha dikkatliyim tüyü dökülüyor, alerjiniz var mı diye de soruyorum, sahiplenmek isteyenlere. Emekli bir profesör benim alerjim , eşim, çocuğum yok , kediyi istiyorum dedi. Profesör oluşuna hemen vuruluyorum, Çorum starbaksında bekliyorum kediyi diyor. Aydın ile starbaks kapısında bekliyorum. Profesör elimdeki sepete eğilip kediye bakmadan, umarım her yeri tırnaklamaz, umarım klozete yapmaya hemen alışır,  kedi kumundan hiç haz etmiyorum,  umarım uysaldır diye umarlarını ardı ardına sıralıyor,  kediye, cipine atmadan önce şöyle bir baktı ve umduğum gibi küçük değilmiş adı da Aydın değil artık  Lokum  dedi. Kediyi zorla mı veriyorum diye ikilime düşmüşken, Allaha emanet diyerek arka koltuktaki Aydın'a , (Lokum'a ) veda ediyorum. Prof yine umduğunu bulamamış gibi yüzüme bakarken , " birbirimize emanetiziz, birbirimize, birbirimize emanet" diye yanlış yaptığının farkına varsın diye öğrencisine tüyo veren eğitmendi...  Yanlışımın farkına cip hareket etmeden vardım, Evrene emanet, evrene emanet ol Aydın diyerek arkalarından el salladım.
Yine sabah erkenden daha erkenden telefonum çaldı,   profesörün yorgun  sesi, lütfen rica ediyorum kediyi geri alın sabaha kadar uyutmadı, miyavladı durdu, bu kedi beni sevmedi.. 
Yine sabah yollara düşmüş iken ne oluyor diye sorgulamaya başladım, bu işler böyle mi oluyor diye iki kedi sever arkadaşımı aradım. Yok dediler böyle olmuyor, iki sefer üst üste sadece bir gece dayanabilen çok istekli sahipleniciler bir tek benim başıma gelmişti...Birazcık sabır etseydiniz diyemeyeceğim kadar , baskın bir şekilde çok çekmişliklerini haykırıyorlardı, özür dileyerek alıp geliyordum kediyi...
 
 
 
Nasıl bunaldım, nasıl yoruldum nasıl korktum nasıl anlatayım? Aydın'ın eve girince yine aynı saksıların dibine girip sinmesini görünce esas yorulan bunalanın kedi olduğunu fark ettim. Keşke  karanlık bir günde bana gözükmeseydi sokaklardan kurtulmasaydı, bu insanları tanımak zorunda kalmasaydı, evlerini, ciplerini, egolarını koklamak zorunda kalmasaydı...Telefonumu kapattım. Aydın'ın yeni sahiplerine dair  umudumu kaybettim.
 
Günler sonra telefonumu açtım,  çok istekli sahiplenicilerin arasından iki  kardeşin fotoğrafını gördüm, anneleri babalarını dahil etmemişler ,kediyi  biz istiyoruz diyorlardı, aldığım tavsiyelere göre asla vermemem gerekiyordu, çocuklara emanet edilemezdi...Çocuklar ile konuştum, Çorum'un uzak bir köyünde oturuyorlar, kedinin yatağını yapmışlar...anneniz ile konuşayım dedim, konuşturdular, Çorum'un köyündeki kadın , çocuklarının elinden her iş geldiğini ne yaparlarsa güzel yapacaklarını, çocuklarına güvendiğini söyledi. Aydın'ı aldım yüz yirmi kilometre yoldan sonra köyün girişinde el ele tutuşmuş iki kardeşe emanet ettim. İsmini siz koyun ben Aydın diye çağırıyordum dediğimde, kedinin kafası karışmasın Aydın kalsın dedi biri, öteki ,kedinin psikolojisi bozulmasın Aydın kalsın dedi. Eve döndüm  ama içim içimi kemiriyor, yine  gelin alın diyecekler , tüyü dökülüyor, miyavlıyor, diyecekler diye yüreğim ağzımda bekledim. Ertesi sabah telefon gelmeyince ben aradım ne yaptınız diye, Aydın akşam birazcık ağladı, başını okşadık yanında yattık , uyuttuk dedi iki kardeş. Bir haftadır Aydın'ın fotoğrafları geliyor, köyde bahçede oynayan Aydın , minderlerde huzur ile uyuyan Aydın'ı görünce çocuklara emanet etmekle doğru bir şey yaptığıma yeni yeni ikna olmaya başladım.