29 Ocak 2020 Çarşamba

İngiltere Bankları

  Geçen hafta bir  akşam, herkes yattıktan sonra havuç yiyerek yaş pasta tariflerini izliyordum, yarın eşimin doğum günüydü.  En güzel pastayı anlatan videoyu ararken dişimi kırdım. Pasta tariflerini kapatıp diş ücret tarifelerine bakmaya başladım.Sabaha kadar üzüntüden uyuyamadım, İngiltere'de dişin kırılması büyük talihsizlikti, çok büyük paralar alıyorlardı.
Sabah , pastanın eksik malzemeleri için dışarı çıkarken yanıma dişimin kırılan parçasını da aldım.
Markete giden yoldaki bankta durdum.
Yaşlı ardıç ağacına bakan bu sessiz bank, beni her gördüğünde yanına çağırır. Bankın hiç bir çağrısını geri çevirmedim. İngiltere'de çoğu banklarda plaket çakılı olduğunu görüyorum, ölenlerinin  anısına , yakınları plakete  " bu bankta oturur sahile, nehre manzaraya bakar arkadaşları ile sohbet ederdi diye  yazılar yazdırmışlardı.


(Banklar ve bankaların baktığı manzaralar)

Beni çok seven hep çağıran bu bankta hiç kimsenin adı çakılı değildi. Ölürsem bir mezarım olmasın istiyorum. Şimdi bankta otururken  , " ayşe bu bankta oturup yaşlı ardıca bakmayı severdi" diye bir  plaket hayal ediyorum.  Cebimdeki kırık dişi hatırlıyorum, çıkarıp bankın altına gömüyorum.
 Bank ve dişim ile vedalaşıp markete koşuyorum. 
Marketten aldıklarımı masaya koydum. 
Tavşan çikolata ile  baston şekerleri her gördüğünde  almak istiyordu , ne gereği var  çocuk musun diye aldırmıyordum, bugün aldım, merak ettiği yumurta çikolatalardan da aldım. 
"Parmak ısırtan, herkesin hayran olduğu, rekor kıran " başlıklı  video sahiplerinden birinin tarifi ile yaptığım pasta çok kötü oldu. 
 Evdeki bütün yumurtaları kırıp yaptığım kabarmamış kekin  buram buram kokan yumurta kokusunu kaybetmek için uğraşırken videodaki sesin sahibine saç baş dalmak istedim. 
  

Neyse ki ana yemeğimi riske atmamıştım alçak gönüllü fasulye kavurmam benim bildiğim gibi hazırdı.
Hediye olarak  ikinci el kitap satan bir dükkandan İngiliz şiirleri antolojisini almıştım.
Her akşam bana bir İngiliz şairin dizelerini okuyacak, ne anlama geliyor diye birlikte tercüme etmeye çalışacağız hayali ile aldım. 
Yaşadığımız bu hayatı da birlikte anlamlandırmaya , birlikte yaşanılır hale getirmeye çalışıyorduk, iyi ki doğdun sevgili eşim diyerek pastanın feciliğini karambole getirecektim.





22 Ocak 2020 Çarşamba

İngiltere okulundaki disiplin

İngiltere'de  küçük şehrimizdeki bu okulu oğlumun anlatıkları ile yazıyorum.
On üç yaşındaki bir çocuğu  dört ayda  nasıl değiştirebildiğini anlamaya çalışıyorum.
Geçen hafta  din dersinde hayvan haklarını işlemişler. Fabrikalarda üretilen tavukları izletmiş öğretmeni, bu tavuklar İngiltere'deki marketlerde satılıyor demiş. İngiltere'den başlayarak diğer ülkelerdeki hayvanlara yapılan eziyetleri izletmiş. Sınıftaki tüm arkadaşları  ile  birlikte ağlamışlar. Ben hiç izletmemiştim öyle videoları, belki karşısına çıkmıştır ama izlemek istemez, dayanamaz, kaçardı.
Sırtındaki çantasını çıkarmadan evin içinde dört dolanıyor  bir daha et yemeyeceğim sözü sonsuza kadar tutulacak kutsal bir yemin gibi çınlıyordu.
Akşam olunca tavukları inekleri koyunları konuştuk. Hayvanlar kesilip ölüyorlardı , bu bir anlık olaydı ama  hayvanlar bizim yüzümüzden acı çekerek yaşıyorlar, en çok buna üzüldüğümüze karar verdik, hayvanları insanlardan korumak için neler yapılırı hayal ederek o günü sonlandırdık.
Okul, okuldu.
Kıyafete, üniformaya çok önem veriyorlardı. Bot, spor ya da   markalı ayakkabılar kesinlikle yasaktı,  tek tip düz ince tabanlı siyah okul ayakkabısı giyilmeliydi,bot getirmiştik peşimizde, giyemiyor
Okula  palto ile girilmesine müsaade edilmiyor, okul bahçesinde çocuklar paltolarını çıkarıyorlar. Yunus henüz ilk günlerinde  bilmeden paltosu ile okula girdiğinde kapıda görevliler gözlerini açarak , hemen çıkar paltonu diye uyarmışlar.
Buranın çocukları soğuklara alışkın mı nedir, eksi derecelerde yağmurda fırtınada paltosuz ,beden derslerinde , tişört ve şort ile saatlerce bahçedeler.Yunus alışamadı henüz çok üşüyor, hastalanacak diye  endişeleniyorum . Ama buranın anneleri gibi olmaya kendimi zorluyorum, kaldırımların buz kaplı olduğu bu günlerde İngiliz anneler paltosuz dışarı çıkmış çocuklarına nerede palton demiyorlar, hasta olursun paltonun önünü kapat demiyor, şapkanı tak demiyor, koşma , kayar düşersin demiyorlar.

Öğretmenler derslerde sessizliği sağlamak için bağırıyor,  çık dışarı diyorlar. Sınıftan atılan çocukların nereye gittiğini korku ile merak ediyor Yunus. Sınıftan atılan çocuklara ne oluyor, diye arkadaşlarına da soramıyor.
Dakikliğe çok önem veriyorlar.
Sabah okula   geç kalanlar da ceza alıyorlarmış , ne cezası diye korku ile merak ediyor. Bir sabah hızla apartman merdivenlerini inerken ayağı kayıyor, yuvarlanıyor. Ağlayarak tekrar eve geldiğinde kızarmış dizlerine krem sürüp tekrar okula yolluyorum. Okula bir dakika geç kalmış olduğunu  telefonlarımıza gelen mesajdan anladık. Yunus okula bir dakika geç giriş yapmıştır yazılı   mesaj bombardımanına tutulduk. Neden geç kaldığını  izah edememiş, görevli o anda peş peşe geç kalanların adını yazmak ile meşgulmüş.
Okulun tek teneffüsü var o da öğlen teneffüsü, bu teneffüs bir saate yakın sürüyor, yemek yenilip bahçede oynamak için .  Dersler arasında başka teneffüs yok.  Geç kaldığı o gün öğlen teneffüsüne girmeden önce  görevli kişi Yunus'u sınıftan alıp  bir odaya götürüyor, kapıyı kapatıyor. Diğer geç kalan öğrenciler ile beraber hiç konuşmadan hiç bir şey ile ilgilenmeden sessizce oturuyorlar. Bu oda, neden okula geç kaldım diye düşünme odasıymış. Hiç bir şey yiyemeden dışarı çıkıp oynayamadan geçen öğlen arasında ne suçum vardı ki diye bol bol düşünmüş. Ertesi sabah okul kapısında geç kalanları yazan görevlinin müsait olduğunu görmüş. Dizlerini göstermiş, bu yüzden geç kaldığını açıklamış. Hakkını aramada kararlı ve ısrarcı olmalısın , yoksa ait olmadığın yerlerde olursun, demiş. Yıllardır aynı şeyleri söylediğim halde kapıdaki görevlinin sözünden çok etkilendi. Öğlen teneffüsünde odaya kapatılmaktan çok şeyler çıkardı.

Öğretmenlerin bağırdığı dışarı attığı  çocuklara burada da üzülüyor,  her gün  azar işiten çocukların kayıtsızlıklarına rahatlıklarına aynı davranışı tekrar etmelerine alışamıyor . Öğretmen onlara bağırmasın diye hep tetikte hep huzursuz.
Aynı çocuklara her gün bağırmaya dersten atmaya devam eden İngiltere öğretmenleri bu konu üzerine de düşünüyorlar mı? Bir umut olmalı , bağırmadan dışlamadan huzur içinde ders işleme umudu olmalı...

Başarı sertifikalarını  çok  alıyor diye artık  çok mutlu olmuyor. Üst sınıflara tek başına  çıkarken kendini niye kötü hissettiğini, akşam odasının ışıklarını kapatmaya gittiğimde anlatmaya çalışıyor, bana. Dinliyorum. Onu anladığımı söylüyorum,ışıkları kapatıyorum.




20 Ocak 2020 Pazartesi

İngiltere'de okula başlamak 5

İngiltere'de okullar açıldı,  ikinci yarıyıl başlayalı üç hafta oldu. İkinci yarıyılda Yunus'un sınıfı değiştirildi. Matematik fizik kimya biyolojide üst sınıflara yerleştirildi. Sınıf arkadaşlarına alışmış öğretmenlerini seviyordu, ayrılmak onun için zor oldu . Dokuzuncu sınıflarda kaç tane matematik , fen sınıfı vardı ki, üç level atladın demişler. Tüm fen dersleri ile matematikten sınıf atlayanları tıp ya da mühendislik  fakültelerine  göre hazırlıyorlarmış.  Üniversiteye sınav ile girilmiyor. Üniversite okuyabilecek çocukları bu yaşlarda sınıflarını ayırıyorlar, hangi derslerde başarılı ise o branşa göre dersler aldırıyorlar. Yunus'un fen dersinden başarılı olduğunu rüyada görsem hayra yormazdım, fen dersini hiç sevmemiş, doktor olma hayali hiç kurmamıştı.
Geçen yarıyıl ev ödevi yoktu ama bu yarıyıl ev ödevi yapmaya başladı,  tüm ödevlerin tamamlanması yarım saatini alıyordu. 
Her akşam sofrada bir yandan yemek yiyip bir yandan  tüberküloz mikrobunu, zatürreli ciğeri, kanser hücrelerini gösteriyor, hepsini tek tek  anlatıyor. Hayret ile dinliyoruz. İngilizce okuduklarını bana özel tercüme ederken dalıp gidiyorum. Bu çocuk  bu kadar az zamanda nasıl böyle oldu?  Yabancı dilde, yabancı öğretmenler, arkadaşlar içinde  okuduğunun duyduğunun çoğunu anlamayan bir çocuk nasıl bu kadar az zamanda başarılı olur? Yarıyıl tatiline girmeden önce, binden fazla öğrencisi olan okulda  yazılılardan en yüksek  puanı  alan ilk yirmi öğrenciye başarı sertifikası vermişler. Yunus da almıştı sertifika, nasıl aldı, aklım ermiyor, inanamıyorum. Buraya geleli dört ay olmamışken bu çocuk nasıl bu kadar değişebildi?  Okul hayatında ilk kez hiç müdahale etmeyen, edemeyen  anne baba olmak zorunda kaldık. Hiç müdahale edemeden çocuk aldı başını gidiyor, İngiltere  çocuğu doktor yaptı, haberimiz yok. 
Akşam sofrasından kalkamıyoruz, heyecanla soluk soluğa işlediği dersleri anlatıyor, biz de onun gibi heyecanlanıyoruz.
Oğlum doktor olmak istiyor musun, diye soruyorum.
İnsanları hasta görmek istemiyorum, iğne görmek istemiyorum, hastaneleri hiç sevmiyorum diyor.
Öğretmenimiz  , ilk ders hastalıkları duymak istemeyenler  el kaldırsın dedi, hoşlanmadığım halde el kaldırmadım, merak ettim. Kanser dersinde bir kız dışarı çıkmak istedi, öğretmen ona izin verdi, kanserin konuşulduğu her konuda dışarı çıkabilirsin, dedi, bu çok hoşuma gitti. Doktor olmayı istemiyorum , öğretmenimi ve dersleri çok seviyorum, dedi. Dün sabah Alman marketi   Aldi'de  kahvaltılık için  alışveriş yaparken tezgahların birinde mikroskop gördük. Bir kaç sene önce basit bir  mikroskop almıştım, çok az ilgilenip bir köşeye atmıştı.   Alsak mı almasak mı diye tereddüt edemedik, yunus artık araştırmayı seviyor, artık merak ediyordu. Sabah kahvaltısı için  mikroskopta bizimle beraber masaya oturdu. 

10 Ocak 2020 Cuma

İngiltere'de ortaokula başlamak 4





İngiltere'de okula başlayalı iki ay olmuştu, matematik , fen derslerinde başarılı diye üst kurlara çıkartıldı ama seçmeli sanatsal derslerde çok gerideydi. Resim çizemiyor, notaları çoktan unutmuş, bale dans tiyatroya dair hiç tecrübesi yoktu. Fotoğrafçılık dersine girmek ister misin diye sormuşlar, olur demiş. Seçmeli dersleri ana dersler kadar hatta daha ileri tutuyorlar, fotoğrafçılık dersinde fotoğraf sanatçılarının çalışmalarını inceliyorlar, iki ay içerisinde iki tane sanatçı tanıdılar. Ne anlatmak istemiş  hakkında çok uzun süre duruyorlar, sadece cam bardakta yansımaları konu edinmiş bir fotoğrafçı hakkında bir aydır  konuşuyorlar. Ödevi , bu sanatçı gibi  bir yansıma fotoğrafı çekmekti. Türkiye'den getirdiğimiz çaydanlığın fotoğrafını çekti,  üstteki demlik ile   altındaki çaydanlıkta görünen yansımalar hem özgün hem farklıydı.  Sonraki sanatçı ise kendini çatal ve kaşık fotoğrafı çekmekte uzmanlaştırmış, her fotoğrafında sadece çatal kaşık var. Bir aydır çatal kaşığa bakıyorlar, sanatçı ne demek istemiş olabilir ?
Boynuna fotoğraf öğrencisi kartı asıp şehirdeki insanlardan poz vermelerini rica edebiliyor, binaları ağaçları gördüğü her şeyi çekiyor,  her çektiği fotoğrafı merakla bekleyen öğretmeni var diye çekme heyecanı hiç azalmıyor.
Belediye binasının fotoğrafını çok beğenmiş öğretmeni , google haritalara koymuşlar, google' da aratılınca ilk onun fotoğrafı çıkıyor. Aratıldığında birinci çıkan  bina sokak fotoğrafları çekmeye başladı.
İkinci seçmeli dersi tarih. Tarih dersini ikiye ayırmışlar İngiliz tarihi ile güncel tarih. En çok bu derste şaşırdığı şeyler oluyormuş. Öğretmen  siz olsaydınız ne yapardınız diye tarihi olayları sınıfa göre şekillendiriyormuş, çok gülüyor çok tartışıyorlarmış. Güncel tarihte ise İngiltere seçimleri partiler politikaları, iran, amerika , gazetelerde o gün ne çıkmış ise  onu tartışıyorlarmış.

Bu hafta spor öğretmeni derse spor gazetesi getirmiş, herkese inceletmiş. Gazetede kaç tane kadın sporcu gördüklerini sormuş, toplu halde konuşmuşlar. Herkes önümüzdeki haftaya kadar yazı hazırlasın  demiş;  spor gazetelerinde kadına neden az yer veriliyor ? Yine şaşırmış , spor dersinde yazı yazacakları için.





8 Ocak 2020 Çarşamba

İngiltere'de ortaokula başlamak 3





Aferin anlamına gelen birçok  kelime varmış İngilizcede   , öğretmenlerinden duyduklarını defterine yazmış, bana göstermek için.
Sınav haftası yaklaşmışken, bu kadar çok aferin almanın gerçekliğini görmüş olacaktık.
Sınavlar nasıl yapılıyor , ne soruluyor, test mi, yazılı mı hiç bir şey bilmiyordu. Nasıl olacak diye sorduğu her  öğretmeni dert etme, rahat ol demiş. Rahatça girdi ilk sınavlarına.
Sorulara verilen cevaplar içerinde en değerlisi karşı fikir , farklı bakışa  aitmiş, öğretmenin anlattığı bilginin değeri 2 puan iken karşı ya da farklı cevabın değeri 12 puanmış. Din dersinde bile aynı puanlama cetveli uygulandığını görünce, çok şaşırdı.
Fen derslerinde alzheimer konusu haftalarca işlendi, kök hücre hakkında bilgi topladılar . ev ödevi olarak alzheimer hakkında poster yapmak vardı. Henüz boya almamıştık , poster kağıdı da yoktu.  elde ne varsa onu değerlendireyim dedi. Defter sayfalarını birleştirdi, kağıdını büyüttü. Kurşun kalem ile boyayarak karanlık bir beyin yaptı, boyanmayan yerler aydınlık gibi göründü, kök hücre karanlık beyine aydınlık verdi. O kadar az vaktini aldı ki, böyle basit  proje ödevi olur mu diye beğenemedim. Olur dedi,   çantasına koydu götürdü. Akşam eve geldiğinde çantasında posteri yoktu, anne, posterim sergilenmeye hak kazandı  ama  nerede sergilenecek  orasını anlayamadım, dedi.

İlk sınavlarına girdi. Yazılı sonuçları grafikler, yüzdeler, ortalamalar ile dolu kocaman bir liste ile geldi. Kaç aldı, nasıl oldu anlayamadık, hiç önemli değil dedik, iki ay geç başladın, yabancı bir dil, azıcık anlayarak bu kadar olur diye teselli verdik.  Hiç morali bozulmadı, öğretmenler her şeye aferin diyorlar zaten dedi. Son derste  konferans salonunda tören yapılmış en güzel başlangıç yapan öğrenci anons edilmiş, adı okunmuş. Müdür yardımcısı başarı sertifikası ile beraber  çikolatalı gofret vermiş. Akşam heyecanla başından geçenleri anlatırken, içimden nasıl olur diyordum, nasıl mümkün oluyor? İçimdeki sorgulamayı fark etmesin, heyecanı gitmesin ,  çikolatalı gofreti ile sertifikasını koyacak yer aradık, en korunaklı yere bavuluna koyduk.