10 Eylül 2019 Salı

Köyümle vedalaşırken

Köyüm ile vedalaşıyorum, akrabalarım, köylülerim hepsi " git bir daha gelme, oralarda kalmanın bir yolunu bul  "diyerek yolcu ediyorlar. Beni çok sevdikleri için , bilmedikleri bu  uzak memlekette yaşam çok iyi zannediyorlar.

Köyümü çok seviyorum. Yıllardır sık sık geliyorum,  tatillerimi  köyümde geçirmek için can atıyorum, bir gün temelli yerleşmek için hayaller kuruyorum.
Köyümde  silah sesi hiç eksik olmaz, köyümün insanı göçmen kuşlara, gölün sazlıklarını yuva bilmiş kazlara kurşun yağdırır, komşusunun ineği bahçesine girdi diye kurşun yağdırır komşu komşuyu öldürür sakat bırakır, ağacı hayvanı dağı taşı havayı toprağı suyu sevmeyi bilmez, her şeyi sahiplenmek ister, kafasına yatan hep bildiği şeydir, değişmez, değişeni sevmez. Mütevazıyı  küçük görür, kabaya güçlüye zengine hürmet eder.
 Neden seviyorum köyümü, neden ayrılıyorum diye üzülüyor, bir an önce geçsin aylar köyüme döneyim diye niye umutlanıyorum?

Köyün mezarlığı için tepelere tırmanıyorum.
Ölmüş büyüklerim ile de vedalaşmak istiyorum. Çocukluğumda köyün mezarlığından korkardım çünkü benim adım ve soyadımın yazılı olduğu bir dolu mezar taşı vardı. Adımı , soyadımı  okuduğum her mezar taşı benim için sanırdım. Beni çağırırdı her biri,  adımın kayıtlı olduğu sınıfım gibi, sıram gibi oraya   ait olduğumu sanırdım.



Büyükannelerimin mezarları. Adımı onlardan almışım. Hepsi sessiz kadınlardı, eşlerinden önce çok önce öldüler,  kocaları mutlu olunca mutlu üzgün olunca üzgün, itaatkar kadınlardı.  Taşında adımın pırıl pırıl parladığı yeni mezardaki babaannem on bir çocuk  doğurmuştu. Yattıkları tepenin ardında tütün , ekin , fındık tarlaları var. Yeni doğmuş bebeklerini sırtlarına bağlayarak bu tarlalarda çalışırlardı, o kadar çok iş olurdu ki, sırtlarındaki çocuğu emzirecek vakit bulamazlardı, açlıktan bağıran sese kulak veremeyecek kadar işlerine sarılmak zorundaydılar.  Unutulmuş eskimiş bir mezar taşında adım soyadım kararmış, ölüm tarihi 1984 yazıyor. 1984 yazında herkes tarlaya gitmiş , yer yatağında inleyen bir yaşlı ile beşiklerde bağlı çocukların  başına bekçi konulmuşum.  İnleyen kadın büyük büyük annemiz, koca ana diye çağırıyoruz. Koca ana  yüzüne konan sinekleri kovalayamayacak kadar hasta. Beşikte bağlı bebekler ile koca ana'nın yüzüne konan sinekleri kovalıyorum. Koca ana için yarına çıkmaz diyorlar, anlamıyorum. Sinekler kara bir bulut gibi bir  beşiklere bir  yerde yatanın yüzüne konuyor, ellerimi bir oyana bir bu yana savurup dururken koca ana gözlerini açıp bana  bakıyor; Ayşe kızım bırak sinekler beni yesin bitirsin , hiç bir şey bırakmasınlar ardımda diyor. Koca ana en son benimle konuşmuş yarına çıkmamış, akşam herkes tarladan gelmiş iken ölmüştü. Sabah köyün camisinde sela sesinde adımı soyadımı duyuyorum, hakkın rahmetine kavuşmuştum.  


 Büyük annelerim, kendilerine ait bir hayallerinin olmadığını, sabır ve tevekküle yapıştıklarını, kendilerini bilmeye başladıklarında kendilerinden vazgeçmeleri gerektiğini anlayan bu kadınların mezarlarındaki kurumuş otları temizleyip,   topraklarını suladım, ben gidiyorum dedim, adımın yazılı olduğu tüm taşlara.
Köyden ayrılırken  geri geleyim  diye ardımdan bir tek annem  su döktü.

6 Eylül 2019 Cuma

Kedim için acil yuva

Kedim Pıtpıt'ın 10 ay kalacağı bir  yuva arıyorum.

Bu yazıyı yazacağım aklımın ucuna bile gelmemişti, gelemezdi , kedimi nasıl sevdiğimi yakınlarım bilir sanırdım. Ben gelene kadar kedime bakacaklarına  gözü gibi bakacaklarına o kadar çok inanmıştım ki, uçağımın kalkmasına bir kaç gün kala  karar değiştirdiler, hiç birini suçlayamam ,onlar en yakınlarım, arkadaşlarım...Tek suçlu benim, tüm zorluklarına rağmen kedimi yanıma almam gerekirdi. İçeri hayvan sokmada en eziyetli ülkede saatlerce kapalı havasız yerde seyahat etmek zorunda kalmasın diye  ,  ben gelene kadar huzurla kalacağı bir değil bir kaç tane evi olacaktı, birinde sorun çıkarsa diye öbürü olacaktı. Hiç sorun çıkmaz  rahat ol diye moral veren arkadaşlarım, sevdiklerim...Beni öyle bir  çaresizliğe teslim ettiniz ki, siz sakın şimdi çektiğim acıyı  yaşamayın. Kedi bakmak ağır bir sorumluluktur hiç kimseden istenmeyecek bir yüktür , biliyorum. Karşı komşumdan bir kaşık tuz isteyemem , istemek dünyanın en zor şeyi benim için. Bir kaplana  bakarım ,  siz gelene kadar ,  beni parçalar mı diye aklıma bile getirmeyecek kadar sizi severim.  Birinizin  yılanı olsa , ben bakarım , sonuna kadar bakarım , arkadaşımın sevdiğini ben de severim, dünyanın en güzel hayvanı olur, yılanınız.   Hayatta en zor olan şeyi  ölümden bile zor olan "birinden bir şey istemek" çaresizliğine  bırakmam sizi.  Siz istemeden ben hissederim.  Ayşe'nin kedisini son anda almaktan vazgeçtim diye üzülmeyin. Benim gibi vicdansız bir hayvan severin bile evinde misafir edeceği hayvana karşı sınırları yoktur; eşim, oğlum, hastalığım,  koltuklarım, halılarım, rahatım, acemiliğim, düzenim, işim vs. hiç birini gözüm görmez.
 Uçağımın kalkmasına günler kalmışken şimdi bilgisayarımın başında dizlerime yaslanmış huzurla uyuyan kedim ile birlikte yok oluvermek istiyorum.
Sonuna kadar güvenebileceği bir arkadaşı yakını yoksa hiç kimse kedi sahiplenmesin, sokakta yaralı yavru diye vicdan yapma lüksüne girmesin.
Yıllarca beni gören birlikte yaşadığım çevremdekiler arkadaşlarım, yakınlarım  , beni hissedememişken, beni hiç görmeyenlerden beni hiç tanımayanlardan medet umuyorum,  buradan beri kedime on ay yuva olacak birini arıyorum. Kedimin süslü papyonlu pırıl pırıl bakan fotoğraflarını koyamıyorum, gideceği ev belki  rahatsız olur diye tüylerini traş ettirecek tırnaklarını kestirecek kadar acımasız ruhsuz  bencil bir hayvan sahibi olmaya adım attım.  Kedimi arkadaşlarımın yakınlarımın vicdanına huzurla emanet edecek kadar bencil davrandığım için kendime dur duraksız küfür ediyorum, siz de edin, hak ediyorum. Kedime en büyük kötülüğü ilk önce ben yaptım. Şimdi hiç bilmediği bir yere yollamak için  yazı yazıyorum, kelimeler bıçak gibi saplanıyor her yerime  , acıyla,  korkuyla hızlı hızlı yazıyorum...