10 Mart 2021 Çarşamba

Deli Ahmet

Cenaze arabası avlu kapısında durdu, dedemi  bıraktı. Bir kaç gün önce çok kar yağmış, ağaçların dallarını kırmıştı, yerlerde zeytin, hurma, çınar dalları... Dedem çok üşürdü,kat kat giyinirdi, sıcak yaz günlerinde bile yün içliklerini hiç çıkarmaz, kışları meşe odunları ile ısınan evine giren herkes buram buram terlerken dedem üşüyen ellerine   yün  eldiven geçirir evin içinde eldiven  ile otururdu.  Karla kaplı avluya hayattaki masayı çıkardılar, bu masanın üzerine ananem ve Alev''in de konulduğunu hatırlıyorum . Hoca geldi,  karlı avlusunda masa üzerindeki dedeme  dua edildi, helallik istendi sonra kırmızı kamyonunun kasasına koydular. İlk kez dedem kamyonunun kasasında yolculuk ediyordu,   cenaze için gelebilen bir kaç akrabası ve köylüleri de dedemin yanına  kasaya atladılar.  Herkes camiye mezarlığa gitti, avluda bir ben bir masa kaldı.  
Avlunun kapısını kapatırken  Deli Ahmet'i gördüm.  Sopasını kucaklamış kamyona yetişmek için koşuyordu.  Beni görünce durdu.
Deli Ahmet, bizim köyün delisi ama tüm çevre köyler ve kasaba onu tanır.  Saçları kazılı, sakalları beyazlamış, benden bir kaç yaş  büyük olduğunu biliyorum. Komşumuz Nimet ablanın dört kızından sonra   biricik oğluydu. Nimet abla, Ahmet'i  dışarı salmaz, kocaman  bahçelerinde   ablaları ile  oynardı. Ön bahçede arka bahçede, avluda meyve bahçelerinde, Ahmet tertemiz kıyafetleri ile hep taranmış saçları ile koştururdu.   Sonra ablaları evlendi gitti,  annesi öldü,  Ahmet yalnız kaldı, bahçelerinden  dışarı çıktı.
 Sadece yaz tatilinde bir kaç haftalığına geldiğim köyde  artık Ahmet'i  görmüyordum, Ahmet'in kendini yollara vurduğunu duyuyordum. Evinin bir odası renkli minderler ile doluymuş, açık kapılardan içeri girip  gördüğü  renkli minderleri alıyormuş. Minderi kaybolan köylü Ahmet'in evine geliyor, kendi minderini alıp gidiyor, olay büyümüyormuş.  Kasabaya gittiğinde ise  sergilerdeki iplere askılara asılmış renkli şalvarları, yazmaları alıyor, sırtlanıp evine getiriyormuş, esnaflar Ahmet'i görünce kovalıyorlarmış.
Şimdi mezarlığa dadandı diyordu köylü, mezarların üstündeki çiçekleri yoluyormuş , bir mezardan  söküp başka bir mezara dikiyormuş. Minderlerinin aşırılmasına pek oralı olmayan  köylü bu mezar işine   içerlenmiş çok tepkileniyordu. 
Avlu kapısına , yanıma yaklaştı. 
Deli  Ahmet ile baş başayım, uzaktan beri görmüşlüğüm bile   çocukluğumda kalmıştı , ilk kez bu kadar yakınım.  
Önce bir kaç kez  bababa diyor, sonra anlaşılır bir cümle kuruyor  yine bababalıyordu.                             Babababa... Emire yengeme ne çok benziyorsun.... babababa...
 Annemin köyünde  kimseleri tanımam köylü de beni tanımaz, sen kimlerdensin diye sorduklarında, annemin, dedemin  adını veririm öyle tanırlar,  sopası,  ağzından köpük çıkarışı, bababalaması olmasa Ahmet'i de tanımazdım ama o beni tanımış, ananeme benzetmişti. Ananemin torunları içinde kendisine hiç benzemeyen torunuydum, deli benzetmesiydi işte.
 Sopasını  bağrına basıp sıkıca sarıldı, başını yana yatırdı, şefkatle  bakarak,
babababa  Emire yengem  öldü, ananen öldü ,  çok ağladın mı , dedi. 
Hayır dedim, dedem öldü.  
Sopasını,  bebeğini sallar gibi kucağında sallayarak başı eğik ,kocaman şefkatli gözlerini gözlerime dikti;
bababababa , yanlışsın, Dursun emmi öleli çok oldu, emire yengem şimdi öldü dedi.
Hiç bir şey diyemedim. 
Böyle bakan biri yanlış bir şey söyleyemez, ben yanlışım. Dedem yıllar önce kendini  öldürmüştü, ananemi yaşatıyordu. Doğruyu söylemişti.  
Gözlerine bakamıyorum,  bu şekil bakan bir canlı ile hiç karşılaşmamışım. Şefkatle bakarken gözleri ne çok şey söylüyor; doğru olmadığımı,  göründüğüm gibi olmadığımı.. 

Her şeyi yanlış anlamışım, hiç bir şey anlamamışım, her gün gördüğüm yüzümü bile yanlış tanımışım. 
 Yanlış ile doğru bir arada olabilir mi... Yanlış olan benim, karanlık içinde olan benim. Doğru nasıl bir şey ki, benim gibi yanlışlara hiç gözükmez, bilinmez...Karanlığımı öldürsem avluda karlar üzerinde bekleyen masaya yatırsam, doğru bana da görünür müydü...
Ben masaya bakarken ,Ahmet yanımdan ayrılmış, mezarlığa doğru koşmaya başlamıştı.