Annem bavullarımızı hazırlıyor. İlk aylarda büyük alışveriş yapacak gücümüz olmadığı için,boş bir eve gideceğiz diye her ihtiyacımızı bavula sığdırmaya çalışıyor, yatak yerine geçecek yorgan,battaniye, yastık, sofra için üç çatal üç kaşığı tavası tenceresi , banyo için sabunu ,havlusu,temizlik bezi ... Her ihtiyacı üç bavula sıkıştırmak için günlerce uğraşıyor, annem.
Annemin hazırladığı bavulları her birimiz birer tane alarak İstanbul havaalanına geldik. İngiltere için sıraya girdik. Bavullarımızı tartıp barkot kesen thy görevlisi ,şanslı olduğumuzu söylüyor thy nın bu yeni uygulaması ile bavullarımız direkt trene aktarılacakmış, havaalanında bavul aramakla vakit kaybetmeyecekmişiz. Yine tüm cahilliğimizle defalarca soruyoruz, emin misiniz? Diğer muhatap olduğumuz görevliler gibi hemen eminin demedi, üstüne sormak istedi, bizi kenara ayırdılar, bir saat sonra "emin oldular" . Bavullarımız bineceğimiz trene aktarılacakmış, kesinlikle eminler. Londra Heathrow havaalanına indik. Trenimize rahat rahat yetişecek iki saatimiz var ,pasopart kontrolune girdik. Pasaport kontrolünden sonra geriye bir saatimiz kalmış iken trenimizi aramaya başladık.. Şehrimize direkt giden treni bulamıyoruz. Havaalanı mahşer yeri gibi, her ırktan türlü türlü insanları yararak koştura koştura tren arıyoruz. Birbirimizi kaybetmeyelim diye el ele koşuyoruz. Tüm tensleri, past kontiniyusları çok iyi biliyorum ama ne konuşulanı anlıyor ne de tek bir cümle kuramıyorum, bu memlekette dilsiz ve sağırım. Eşimin akademik ingilizcesi çok iyi kendi kendine konuşma dinleme pratiği yaptı yıllarca ama bu ilk meydan muharebesi ummadığı kadar zorlaşmış, soluk soluğa kulağını konuşanın ağzına götürerek kendi konuşurken karşıdakinin kulağına eğilerek tane tane anlatmaya anlamaya çalışarak şehrimize giden tren olmadığını öğreniyoruz. Ne olup bittiğini anlayabilmek için havaalanında bir yukarı bir aşağı koşturarak , thy yazan bir tabela arıyoruz, elimizdeki bilette trenin kalkmasına yarım saat var iken bir yetkiliyi buluyoruz. Üçümüz de yağmur altında kalmış gibi terliyiz, gözlüğümün camları terimden buğulanmış, eşimin ceketi sırılsıklam olmuş , oğlumun saçlarından ter fışkırıyor iken yetkili halimize üzülüyor , çünkü; şehre direk giden tren yok, thy nın trene bavul aktarma diye bir uygulaması yok, bilgisayardan bakıyor, bavullarımız da yok...Ama elimizdeki bilet ile bir kaç defa aktarma yaparak şehrimize para vermeden gidebilecektik...Trenin kalkmasına 12 dakika kalmış iken görevli kişi rapor tutmamızı istedi, yanlış bilgileri , kaybolan bavulları, bir saat boyunca soluk soluğa koşturmamızı belgelendirmek gerekiyordu. Bir anlık düşünme vaktimiz vardı, ilk aklımıza gelen şey " trenin kaçmasını göze alamayız ", elimizdeki bilet yanacak kim bilir ne kadar masraf olacaktı. Soluk soluğa başka bir şehre giden trene bindik..İndiğimiz bindiğimiz tüm trenlerin gebze , halkalı arası banliyo treni gibi numarasız, her gelenin bulduğu yere oturduğunu görünce bavullarımızın kaybolduğunu anladık. Oturamadan, terimiz ile ıslanmış paltolarımızı çıkartamadan, pencereden akan yeni bir ülkeye bakamadan bavullarımızın yasını tutamadan, emlakçı ile randevumuza yetişemeyip , evin anahtarlarını alamayacağımızı akşama nerede kalacağımızın yasını tutmaya başlamıştık. Tren hızla bizi bir karanlığa, bilinmedik masraflara doğru götürüyordu. O sırada vatsaptan bir mesaj geliyor, bir kadının güzel yüzü telefonumda beliriyor" ayşe hanım bu akşam bizim misafirimiz olun" diyor.
Öğleleyin gelmemiz gereken şehre akşam sağanak yağmur altında indik. Gelen davete icabet etmeye hiç bu kadar ihtiyacım olmamıştı ama sırıl sıklam ıslanmış buram buram ter kokuyor, yedek hiç kıyafetimiz yok diye utanıyorum, davete icabet edemiyorum..Tren garına yakın, bir gecelik fiyatı zaten ayakta zor duran bütçeyi yumruklamış, pis bir otelde, banyosuna bile giremeden ıslak üstümüzü başımızı değiştiremeden uykuya kalıyoruz.
Ertesi sabah bir günlük daha otel parasını kaldırmayacak bütçenin verdiği gözü karalık ile randevusuz bir şekilde emlakçı dükkanına çöküyoruz...( İngiltere'de yaşamaya başlayınca randevunun en önemli ingiliz prensibi olduğunu anlıyorum, yaptığımız şey kabul edilir bir şey değildi)
Akşama doğru bomboş evimize girdiğimizde yanımızda bir çocuk olduğunu unutup tüm gün ağzımıza bir şey koymadan evin anahtarlarını alabilmek için koşturduğumuzun farkına vardık. Eşim bir market bulmak için evden çıktığında pencereden arkasından baktım. Sokaklarda hiç kimse yoktu, evlerin ışıkları tek tük yanıyor sanki herkes erkenden yatmıştı. Pencereden ayrılıp bomboş odalara baktım, biz nasıl yatacaktık? Bir karton parçası bulmalı çoçuğun altına koymalı ya üstüne ne örtmeli, ev buz gibi... Oğlumun yanından uzaklaştım, boş odalardan birine girdim. Boşlukta oturarak düşünüyorum,
dünyadaki diğer insanlar, çaresiz kaldıklarında ne yapıyorlar, Afrikada'ki, Amerika, Ekvatorda Kutuplardaki,
dün ayak bastığım bu ülkedeki insanlar... İnsanlar kendilerini yalnız hissettiklerinde neyi düşünüp teselli buluyorlar. İnandıklarına , sevdiklerine , işlerine, bir saksı çiçeklerine, bahçelerine ,köpekleri-kedilerine, kitaplarına, hayallerine, planlarına , randevularına mı sığınıyorlar ... Boş oda yokluklarım ile doluyor, konuşacak dilim yok, anlayacak kulağım yok, annemin hazırladığı bavullarım yok, üstümdeki kıyafetten başkası yok. Hep çaresizliklerimi yazıp durduğum bloğum aklıma geliyor, rahatlıyorum. İstanbul'dan başlayıp Çorum'da yazmaya devam ettiğim dertlerimi İngiltere'nin bu şehrinde okuyan biri varmış, güzel yüzlü bir kadın...
Oğlum geliyor, korkmuş, üşümüş, anne ne zaman Çorum'a döneceğiz diye yanıma sokulduğunda, hissettiğim duygular içinde utanç çok zayıf kalıyor, yine yazıya sarılıyorum. Vatsaptan halimi anlatan iki cümle yazıyorum Deniz hanıma. İki kısacık cümleden dünyalar çıkarıyor Deniz hanım henüz eşim marketten gelememiş iken eli kolu evimin kapısını çalıyor...Şişme yataklar, yorgan yastıklar , nevresim havlular, şampuan sabunlar, yiyecekler, tava, tabak çatal bıçaklar...Önce karnımızı doyuruyoruz, banyo yapıp kurulanıyoruz, şişme yatakları şişirip mis gibi kokan nevresimli yataklarda uyumak için yatıyoruz. Hemencecik derin uykuya dalmış aileme bakarken, hayatımda hiç bu kadar hızlı bir iyilik görmediğimi , beni hiç tanımayan birinin halimden anlaması için iki cümlenin yeterli olduğunu, nasıl anlayabilir nasıl yaşayabilirdim;
Türk hava yolları yanlış bilgi vermeseydi, bavullarımızı kaybetmeseydi , hiç bilmediğimiz bir yerde az bir para ile idare edeceğiz diye daha ucuz olan tren aktarmalı bilet almasaydık...Teşekkür ederim thy.