6 Şubat 2021 Cumartesi

Aile albümü


75 yaşa aşılama yapılacağını duyunca köyü kapatıp  annem ile babamı Ankara'ya götürdük. Aşı günü gelinceye kadar anne evinde hep yapageldiğimiz şeyi,  albümleri karıştırmaya giriştik.
En eski albümümüzü yıllardır elime almaya korkarım, küçükken bu albüme çok zarar vermişliğim varmış, parçalamış buruşturmuş karalamışım. 
Annem  çocukluğundan beri akrabalarına , tanışlarına ait , eline geçen her fotoğrafı muhafaza etmek için büyük bir çaba vermiş. 
Albümün fotoğrafları 19. yüzyıldan başlıyor.  Annemin nineleri, ninelerinin  kardeş çocukları, büyük büyük dedelerin askerlikleri , annemin teyzelerinin düğün fotoğrafları...
Bu kim diye parmağımı koyduğum siyah beyaz bir silüte aldığım cevaplara, eskisi gibi  kayıtsız değilim, şaşırıyorum. 
Aile albümümüzde yıllardır baktığım insanların çoğu aileden değil.


 Köyümüzdeki evlere benzemeyen bir ev,  beyaz güller ile dolu bir vazo ardında birbirine sarılmış gülen bir çift . Çocukluğumda bu iki mutlu insana baktıkça beyaz güllerin kokusunu duyardım.  Dün akşam bu fotoğrafın  dedemizin ilkokul öğretmeninin kız kardeşi ile kocasına ait olduğunu  öğreniyorum. Annem albümü açtıkça hepsine rahmet diliyor arkalarından dualar ediyordu.  1930'lu yıllarda bir  köy öğretmeninin  kız kardeşi ile kız kardeşinin kocasının fotoğrafı  dedemin eline nasıl geçti?  95 yaşındaki dedemi ziyarete gittiğimde sormalıyım. 
 Sıra sıra yapıştırılmış vesikalık fotoğraflar, omuzlarından yukarısı ile kimisi utangaç kimisi tedirgin kimi de ciddi ciddi albümü açan kişilere bakıyorlar. 
Kulağında kocaman halka küpeleri ile Afrikalı  bir kadın vesikasının babamın üniversiteden arkadaşının annesine ait olduğunu öğreniyorum. Fotoğrafı babama götürüyorum, neden arkadaşının annesinin vesikalığını almış ve saklamış diye. Eline aldığı fotoğraf ile babamın  gözleri doluyor, ailesinden çok uzaklarda okurken sınıf arkadaşının annesi tüm öğrencileri evine davet edermiş, ne güzel yemekler yaparmış, onun yemekleri gibi yemek hayatında hiç yememiş. Babam da fotoğrafa bakarak rahmet diliyor dualar ediyor. 


Bin sekiz yüzlerin sonunda Ruslarla savaşa giden büyük dedemi yedi yıl beklemiş büyük ninem.   Dönüşünden umut kesilince büyük ninemi küçük kaynı ile evermişler. Kendisinden on yaş küçük eşi de askere çağrılmıştır ve ondan da yedi sene haber alınamamış. On dört yıl asker yolu gözleyen büyük ninem için köylüsü türlü türlü rivayetler söyler. İlk kocasının köyün girişinde görenler olmuşmuş, karısını, kardeşi ile evlendiğini duyunca gerisin geri dönmüşmüş.
Büyük ninemin ikinci eşinden de umut kesilmiş ,  çocuğu da yokmuş, kendini okuma yazmaya vermiş, okuduğu kitaplardan konuşurmuş, her akşam onu dinlemeye gelenler olurmuş. Bir sandık dolusu kitabı varmış.  Kırklı yaşlarında  köyde bir bağırtı kopmuş, bir asker köyün başındaki çeşmede yığılmış kalmışmış. Büyük ninem ile beraber tüm köy çeşmeye doğru koşmuşlar, paramparça üniforması ile bir asker yüz üstü yatıyormuş. Askeri kaldırmışlar, bir gözü kör, bir bacağı sakat, zayıf, zap zayıf, kup kuru bir yüzün kim olduğunu anlamak için çeşmeden su dökerek ayıltmaya çalışmışlar,  büyük  dedemi  ilk annesi  tanımış. 
 Bu fotoğrafta büyük ninemin tek çocuğu askere gitmişmiş ona fotoğraf yollamak için kasabaya inmişler. Nineler, dedeler, emmiler, dayılar, yeğenler hatta fotoğrafçı bile var (ama  askerin eşi yok fotoğrafta:) 
 Kasabaya gidildiğini duyunca köyün çocuklarından Mevlüt'de   at arabasının  arkasına atlamış.
Kasabaya inildiğinde davetsiz misafir Mevlüt'ün eli yüzü yıkanır, üstü başı düzeltilir o da askere gönderilecek fotoğrafa girer. İşleri bitip dükkandan çıkarken fotoğrafçı, çocukları  masasındaki bir kavanoz dolusu şekere  davet etmiş. 
Tüm çocuklar ellerini kavanoza sokup bir şeker alıp dışarı çıkarken Mevlüt bir türlü fotoğrafçıdan dışarı çıkmıyormuş. Neden çıkamadı diye içeri baktıklarında Mevlüt'ün eli  kavanozda sıkışmış  çıkartamıyor. Herkes gibi bir şeker değil bir avuç şeker almak istediğinden  şeker dolu yumruğu kavanozdan çıkmıyormuş  Fotoğrafçının " oğlum yumruğunu aç", yakarışına  aldırış etmiyor, şeker dolu sımsıkı yumruğunu kavanozdan çıkarmaya uğraşıyormuş.  Dün akşam Mevlüt'ün şeker hikayesine güldük ama Mevlüt'ün hayatı dizi olsa bu kadar da fazla dedirtecek kadar dram ile doluydu.


 




  







3 yorum:

  1. anılarda kaybolmak çok güzel...

    YanıtlaSil
  2. Eskiye değer kıymet veren günümüzde çok insan kalmadı, tebrik ederim...

    YanıtlaSil
  3. Annem de üç aydır fotoğraf düzenliyor. Anılarda kaybolurken çok yavaş ilerliyorum diyor. Hem hüzünlü hem güzel bir uğraş.

    YanıtlaSil