14 Ocak 2021 Perşembe

Bergman ve arkadaşım ile bir gün.

 Bugün hava kapalı, gölün  rengi  kaybolmuş, karşı tepelere sis oturmuş,  

Bergman'ı konuşmak için uygun bir gün.

Sevdiğim filmler hakkında   konuşabildiğim bir arkadaşım var,  heyecanlı ve mutluyum. 

Bergman filmlerindeki   diyalogları   yazdığım defterimi çıkardım. ( Filmleri  durdura durdura yazmışım) ( deftere gerek yok filmlerdeki konuşmalar ezberimde ama ona defterimi göstermek istiyorum)   Gölün kenarında onu beklemeye başladım,kendisi   hep bir soluk uzağımda. Son yapraklarını yeni dökmüş kiraz ağaçlarının arasından hışırtısı duyuldu. Önce defterimi sonra ellerimi kokladı, ciddiyetimi hissedince sessizce yanıma uzandı.

Defterimden rastgele bir sayfa açtım, "Bir Evlilikten Manzaralar" ın diyalogları çıktı. 

Kötü el yazımı zar zor okumaya başlamışken onu film hakkında bilgilendirmek istedim.
Film , 10 yıldır mükemmel bir evlilikleri olan Marianne ve Johan'ın  kendilerini tanıtmaları ile başlıyor.
 Akademisyen olan Johan,  süslü uzun cümleler ile kendini anlatırken   , avukat Marianne , iki çocuğum var ve Johan'ın karısıyım demeyi  yeterli buluyor. Bu ilk sahne Marianne'nın başına geleceklerin habercisi olmalı.
Birbirini aldatan, kavga eden arkadaşlarının evliliklerini gördükçe kendi  mükemmel ilişkileri hakkında kurdukları diyaloglar;
Marianne: Onlara benzemiyoruz çünkü biz konuşabiliyoruz. Aynı dili konuşan insanlar birbirini anlar, ilişki için aynı dili konuşabilmek çok önemli.
Johan: İşlerimiz ağır ve sıkıcı olsaydı örneğin fabrikada çalışsaydık, paramız kısıtlı olsaydı ilişkimiz böyle mükemmel olamazdı. 
Marianne: Aynı dili konuşan insanlar her yerde her ortamda birbirini anlayabilirler ve iyi geçinirler.
 Johan; güven, düzen, konfor, sadakat ile  utanılacak kadar mutluyuz...




(Durup köpeğin gözlerine bakıyorum, bunları anlatırken onda bir farklılık hissetmek istiyorum, benim gibi etkilenmesini arıyorum)

Marianne boşanma avukatıdır, yaşlıca bir kadın odasına gelmiş boşanmak istediğini  söylüyor. 
Boşanma sebebi olarak tek bir kelime söylüyor ,"sevgisizlik".
Marianne, kadına,  kocasının kişiliğini soruyor;
20 yıllık evliliğim boyunca asla kavga etmeyen, nazik, kibar, sorumluklarını yerine getiren , çocuklarına ve bana iyi davranan bir insan, diyor.
Neden şimdi diye soruyor avukat;
On beş yıl önce boşanmak istediğimi söyledim ama çocuklar büyüsün diye benden zaman  istedi.
Çocuklarım büyüdü evlendi ve evden gittiler,  artık zamanı dedi.
Yalnız kalacaksınız, dedi avukat.
Yalnızlığı, sevgisizliğe tercih ederim dedi kadın.
Marianne kadından çok etklilenmişti, sevginin neleri içermesi gerektiğini sordu.
Var olmayan bir şeyi nasıl tanımlayabilirim ki dedi kadın.  Önünde duran masaya baktı, bu masayı görüyorum, güzel bir masa olarak görünüyor ama bir de duygular vardır diyerek masaya dokunuyor,  masanın kuru olduğunu hissediyorum. Duygularımı önemsiyorum,  sevgisizlik duygularımın değerini yitirip anlamsızlaştırıyor ve artık buna izin vermek istemiyorum, dedi. 

(Defterimden başımı kaldırıp ona baktım, gözlerinde aradığım o değişimi hemen fark ettim.)

Filmin başında  10 yıllık evliliklerinde utanılacak kadar mutluyuz diyen Johan, dört yıldır eşini ve çocuklarını nasıl terk edebilirim diye  düşünüyor, arkadaşlarından fikir alıyormuş. Evliliğinin  hiç bir anında terk edileceğini aklına getirmeyen Marianne, bir gün birden bire kocasının başkasına aşık olduğunu ve evden gideceğini duyar. 
Evi terk etmeden önce Johan diyalogları; 
Evliliğimizde her şey kusursuzdu tek bir çatlak yoktu, hava alamıyorduk, oksijensizlikten boğulduk. 
İnce planlar, sık elemeler, annen ne düşünecek , noel nerede kutlanacak doğum günlerine kim çağrılacak tüm bunlardan çok sıkılmıştım.
Ama gerçek gerçekti yapılacak bir şey yoktu, kabul etmekten başka.
 Çok kitap okudum ama gerçeklikte tecrübeli değilmişim.
Bize her şeyi öğrettiler, anatomiyi,  matematik formüllerini ama  insanın ruhuna dair tek bir sözcük bile öğretmediler. Kendimiz ve başkaları hakkında cahiliz.
Johan içindekileri boşaltır, bavulunu alır ve sevgilisine gider.
Marianne, hiç beklemediği bir anda yalnızlık  ile baş edebilmek için çareler arar, terapistinin önerdiği gibi düşüncelerini duygularını bir deftere yazar. Defterini okurken Marianne;
 Hayatım boyunca  ben ne istiyorum diye hiç düşünmedim.  Hayatım boyunca benden yapılması bekleneni yaptım hep  karşımdaki ne istiyor diye düşündüm , önceleri bu şekilde düşünmemin benim düşünceli olduğumdan kaynaklandığını sandım, oysa gerçek bu değildi ve bu gerçek beni korkutuyordu. Korkaklığımdan dolayı böyle davranıyordum.

Terk edilmek, yalnızlık, Marianne'yi geliştirdi, kendini tanıdı, yaşamak isteğini anlamlandırdı.
Johan ise kendini kanıtlamak için uğraşıp dururken evini eski düzenini özledi, geri dönmek istedi.

Yılar sonra bir araya geldiklerinde,  Marianne; bugüne kadar hiç kimseyi sevmediğimi düşünüyorum ve kimsenin de beni sevdiğini sanmıyorum, dedi.
Johan ona sarılarak, geçmişte tüm bencilliği ile onu sevdiğini, artık gerçekçi ve kusurlu bir biçimde birbirimizi seviyoruz diyerek  çevrenin beklentilerinden, yapılması gerekenlerden  arındırılmış sadece iki ayrı birey olarak bir araya gelebilmişlerdi. 

Defterimde dört beş sayfa tutan bu  diyalogları köpeğe okumak bana çok iyi geldi, umarım ona da iyi gelmiştir. 
 Bergman'ın  çektiği tüm filmleri defalarca izlemek notlar tutmak beni mutlu ediyordu , artık tüm bu filmleri  konuşabileceğim bir arkadaşımın olması ise   bambaşka bir mutluluk.



 




 
 





1 yorum:

  1. Filmden aldığınız notlar çok vurucu. Kusursuz görünen nice evlilik aslında içinde nefes dahi alınmayan cam küreler gibi. Kimse içine girmeden anlayamıyor. "Her şey mükemmel daha ne istiyorsun?" sorusuna cevap vermek de kolay değil. Anlatılacak münferit olaylar olmaması her şeyi mükemmel kılmıyor ama gel de açıkla, gel de anlat! Özellikle şu kısım anlatıyor işte bu durumu:

    "Evliliğimizde her şey kusursuzdu tek bir çatlak yoktu, hava alamıyorduk, oksijensizlikten boğulduk."

    Devamı da üç aşağı beş yukarı her ilişkiyi boğucu hale getiren detaylar:

    "İnce planlar, sık elemeler, annen ne düşünecek , noel nerede kutlanacak doğum günlerine kim çağrılacak tüm bunlardan çok sıkılmıştım."

    Kendimizi tanımadığımızı anlamamız çok uzun sürüyor maalesef ve anladığımızda iş işten geçmiş oluyor çoğu zaman.

    "Çok kitap okudum ama gerçeklikte tecrübeli değilmişim. Bize her şeyi öğrettiler, anatomisi, matematik formüllerini ama insanın ruhuna dair tek bir sözcük bile öğretmediler. Kendimiz ve başkaları hakkında cahiliz."

    Hayattan ne beklediğimizi, ne yapmak istediğimizi bilmeden toplumun bizim için çizdiği standart yolda ilerliyoruz. Kimisi bu yoldan memnun devam ediyor, kimisi bir yerde durup sorgulamaya başlıyor. Yoldan memnun olup devam edenler, durup sorgulayanı anlayamıyor doğal olarak. Film tüm bunları anlatması açısından başarılı gözüküyor gerçekten. Paylaştığınız için çok teşekkürler :)

    YanıtlaSil