28 Aralık 2018 Cuma

jeepli anne



Yeni yıla girmeye dakikalar var, battaniye altında ısınamayan  vücudumda  titreme, ateşim var.
  Hava çok soğuk, haftalardır.  Kaldırımlar, ara sokaklar buz pisti gibi.
Sokağın karşısındaki bakkal dışında, her  ihtiyaç için dışarı çıkmayı  ertelesek de, 
yılbaşı çekilişinde çıkan  arkadaşı için hediye almaya çıkıyoruz.  Hediyeyi internetten almak  istemiyor, en son kargodan gelen kitaplar hasarlı çıkmıştı, " ya yine ezik kıvrılmış kitap gelirse nasıl hediye ederdi  arkadaşına!
Üst üste giyiniyoruz, paltolarımızın fermuarı zor kapanıyor. Şehrin biraz dışında yüksek bir tepenin üstünde oturuyoruz, otobüse kadar yürümemiz gereken  yokuş aşağı bir yol var. Birbirimize tutunarak  küçük temkinli adımlarla ışıl ışıl parlayan kaldırımda yürüyoruz.
Mahallemizin yavru kedileri hayatlarında ilk kez kar görmenin şaşkınlığındalar. Ceplerimizdeki sosisleri çıkarıp önlerine atıyoruz. Sosisler karın içinde kayboluyor.
Yokuş aşağının sonuna doğru gelmiş iken   buzu unuttuğum bir anlık gafilliğimde   ayağım kayıp, sırt üstü kaldırıma yapışıyorum. Kahkahalarımız ıssız sokağı inletiyor. Güle oynaya yerden kalkabildiğim için  şükrederken paltomun fermuarının daha fazla basınca dayanamamış patlamış olduğunu fark ediyorum (fermuarın bozulması hastalığımın vesilesi oluyor:). 
  Arkadaşının hangi tür kitapları sevdiğini soruşturmuş olduğundan  gönlüne sinen, en güzel kitabı almanın sevinci ile eve geliyoruz. Kitapçının yaptığı hediye paketi gözüne hoş görünmüyor, kendince daha güzelini yapıp ertesi gün vermek üzere okul çantasına koyuyor. Yarın  hediyeleşme günü diye çok heyecanlanıyor. 
Akşam, hediye aldığı arkadaşı arıyor, " kitap filan istemiyormuş, para istiyormuş, yeni bir bilgisayar oyunu için, çaktırmadan hediye paketinin içine para koy diyor". 
Senenin son gününün akşamında okul servisini pencerede bekleyemiyorum, hastayım yatıyorum. Çantasını paltosunu çıkarıp ateşimi ölçüyor, boşalan bardağıma su dolduruyor. Başımda sessizce oturuyor, çantasından  hediyesini çıkarıp göstermiyor. Babası geliyor, yemek hazırlamak için beraber mutfağa gidiyorlar.
Mutfaktan gelen seslere, fısıltılı konuşmalara zonklayan kulağımı kabartıyorum. Gıcırdayarak  açılan dolaplar, masaya konan tabaklar, birbirine değen çatal kaşıkları uzaktan dinlemek garibime gidiyor.
Bana hediye almamış, baba.
Öğretmen neden almadın diye sorduğunda,
annesi kendine yeni jeep almış, buzlar çözülünceye kadar sürmek istemiyormuş, internetten de sipariş vermek istememiş, borçları varmış...


Dışarıdan gelen   seslere kulağımı kapatabileceğim bir kaç dakika için , ateşli başımı battaniyenin altına sokuyorum.

Eskimiş bir yılın son gününde eskimiş dolap kapılarımın  gıcırtısı büyüyor, yakınlaşıyor, battaniye altına ,koynuma geliyor, sarılıyorum.    







5 yorum:

  1. Oyy severim ben onun mahsun yüzünü. Bu hediyeleşme işi hem güzel hem riskli. Çocuklar bazen beğenmiyorlar hediyeyi yada sizde olduğu gibi getirmiyorlar,heyecanları soluveriyor kuzuların. Allahtan bir şekilde gönüllerini alıyoruz konuşarak. Sevgiler, sağlıklı ve mutlu yıllar Ayşeciğim :)

    YanıtlaSil
  2. Lütfen üzülmesin,üzülmeyin siz de..Bir yerlerde kendi gibi güzel insanlar var ve bir gün karşısına çıkacak insallah

    YanıtlaSil
  3. Ağzımı bozmak istemiyorum ama bazı insanların yüreği bozukken bu çok zor oluyor :/

    YanıtlaSil
  4. İlk tepkim "Yeter artık" oldu. "Hep mi sizin başınıza gelecek bu tür haksızlıklar." Sonra "Neden yaaa..!" dedim ve düşünmeye başladım.
    Bizim toplumumuzda "gülmek" güzel bir şey olarak algılanmaz. Çok güldüğümüz zaman "Ay çok güldüm, hayırdır İnşallah. Umarım kötü bir şey olmaz" diye düşünürüz.
    Hayal kurmak da küçümsenir bizde. Hayalperest oluveririz toplum gözünde.
    Her olayın iyi yanını düşünmeyi başardığımızda "Polyannacı" derler alay ederek.
    Toplum bizi karamsarlığa iter çoğu zaman.
    Biz mi çağırırız kötüyü, yoksa herşey zaten kötü müdür?
    Bana sorarsanız biz çağırıyoruz hem kötüyü hem iyiyi. Korkularımız yönetiyor bizi. İncinmekten korkuyorsak durmadan incitici tavırlarla karşılaşırız. Başarısızlık bizi korkutuyorsa başarma ihtimali kalmaz. Sevilmemekten korkarsak sevilmeyiz. Korkular bizi antipatik yapar. Özgüvenimiz sarsılır.
    Yani... Kısacası biz bizi şekillendiriyor ve kaderimizi kendimiz çiziyoruz gibi geliyor bana.
    Ne dersin Ayşe?
    Yinen beni düşünmeye ittin. Bir dolu soru sordum ve cevap arıyorum.

    YanıtlaSil
  5. Aaa bu yazıyı görmemişiim. Yok, bu konu beni çok üzen konu ve Yunus'u illa o züppelerle dolu okula yollamakta ki ısrarınız için size kızgınım.

    YanıtlaSil