24 Ekim 2017 Salı

Penceremde

Uzun zamandır onları yazmak istiyordum. Buraya taşındığımız günden beri her gün onları görüyordum, mutfak pencerem yalnız yaşayan bu yaşlı çiftin evine, bahçesine bakıyordu. Bahçelerindeki  ağacın ismini bilmediğimden yazımı geciktiriyordum,  iki senedir her gün bu ağacı görüyordum, yaz kış yeşil kaldığını, ilkbaharda beyaz çiçek açtığını, yazın  kırmızı sonra turuncu renge dönüşen küçük meyvelerini kuşların ve yoldan gelen geçen herkesin yediğini biliyordum oysa. Sabah uyanıp kahvaltı hazırlamak için mutfağa girdiğimde ilk onları görüyordum, onlar çoktan kahvaltılarını yapmış bu ağacın altında kahvelerini içiyor oluyorlardı, her zamanki gibi adam beyaz gömlek üzeri takım elbiseli, kadın ise dizlerine kadar beline oturan kısa kollu elbiselerinden birini giymiş, saçlarını topuz yapmış, güneş gözlüklerini takmış olurdu. Mecburen gördüğüm bu yaşlı çiftin dikkatimi çeken yönü her gün özenle giyinip evlerinde, bahçelerinde  oturmaları değildi. Hep yan yana diz dize el eleydiler, tek başına ne adamı ne de kadını görmek mümkün değildi. Sabah el ele merdivenlerden aşağı iniyor, ağacın altında yan yana diz dize akşamı ettikten sonra  el ele merdivenlerden yukarı evlerine çıkıyorlardı. Bu ne büyük sevgi, bağlılıktı diye penceremden beri fasulye ayıklarken, kedilere sosis atarken, okul servisini gözetlerken iç geçiriyordum.  Bahçelerindeki ağaç mevsim mevsim değişirken onlar hep aynıydı ağaçlarının altında. 
Zaman ilerledikçe  pencere önündeki sardunyalarıma su verirken ,yoldan geçerken ikisini bahçelerinde oturur gördüğümde selam vermeye başladık. Kocasının   hasta olduğunu, ondan  başka hiç kimseyi yanında istemediğini, kendisini de tanımadığını kısacık kısacık anlatmaya başladı. Ayak üstü, " oysa eşim akademisyendi, çok akıllıydı, çok çevresi vardı demişti.
Anlamıştım ki  mutfak penceremin zorunlu manzarası gibi kadında kocasına mecburen katlanmak zorundaydı.
Çekilir şey miydi, zengin iken, kendi hayatını yaşaması gerekmez miydi, yatırsa mıydı bir bakım evine diye bakıyordum artık kadına penceremden beri.
Kırmızı küçük meyveler  için  dallara konan kuşları izliyorum, ağacın en kuytu köşesinde
kocasının yüzünü avuçlarının arasına alıyor, kendi yüzüne doğru yaklaştırıyor, öpüyor, öpüyor, öpüyorken iken , görüyorum.
Bahçesinden beri kısacık cümleler kuruyor bana;  o lise ben üniversite mezunuyum diye babam vermek istemedi , benim için üniversite okudu, bitirdi geldi, babamdan beni  istedi...
Yıllardır neden hapsettin bu eve kendini diye arkadaşlarım, ailem çok kızıyor ama anlamıyorlar...
Hasta olan ben olsaydım aynısını o da yapardı...
Onsuz nasıl yaşarım ki derken kırmızı ağacın dallarından bir küçük meyve koparırdı, avucuna aldığı küçük şeye bakar, avucunu sıkıca  kapardı.
Pencereden her baktığımda yazmalıyım diye karar veriyor ama ağacın adını öğrenmekte acele etmiyordum.
Bu hafta sonu yine köyümüze gittik, bezelye, sarımsak, bakla ektik, köydeki  ağaçlara baktım, hepsinin adını biliyordum, akasya, kavak, çınar, ardıç...Penceremden her gün gördüğüm adını bilmediğim ağacı aradım, ona benzer ağaç yoktu. Eve dönünce kısacık konuşmaların arasına sıkıştırmalıyım , ağacınızın adı nedir diye?
Çorum'a döndüğümüzde bu evde  gireni çıkanı ile büyük bir kalabalık gördüm. Nedenini merak edip pencereden ayrılamadım. Büyük bir kalabalık evin önünde bekleşiyordu, kapıdan o göründü,yine dizine kadar eteği beline oturan elbiselerinden birini giymişti, rengi siyah olanı tercih etmiş, merdivenlerden tek başına iniyordu, ağacın yanında durdu, kırmızısı bol bir dalı kırdı, kucağına aldı, kendini bekleyen arabalardan birine bindi, gitti.
Şimdi ıssızlaşan pencerede bekliyorum, bir fotoğrafını çektim ağacın, mutlaka adını bilen birileri vardır. Araştırıyorum.  Dünyanın her yerinde bu ağaçtan olabilir.  Ama hiç vaktim yok, bir an önce bir adı olmalı bu ağacın...Her mevsim yeşil, yapraklarını hiç dökmüyor iken bitmeyen, kurumayan  bir aşk olmalı , küçük meyveleri alçak gönüllülüğünü , kırmızılığı ise ateşinin hiç sönmediğine işaret olmalı...Bu ağacı yıllar önce birlikte dikmişlerdi o zaman adamın aklı yerindeydi. Ama karısı ispat etmişti aşkın devam etmesi için hep akıllı olmaya gerek yoktu, akıl , sağlık geçiciydi, sonsuz olan sevebilme gücüydü...Kucağında bir dal ile tek başına giden kadın belki ağacın adını bulduğumda kocası ile geri dönecekti...Yine mutfak penceremden beri her gün yaşadıkları aşklarını izleyebilecektim...



12 yorum:

  1. Buraya kopyaladığım ağaç olabilir mi acaba? bir alış türüymüş.
    Crataegus laevigata: Beyaz çiçek açar. Kırmızı-turuncu meyveleri uzun süre ağaçta kalır. Parlak yeşil yaprakları sonbaharda bronz-kırmızıya döner. 5 cm. Uzunluğunda seyrek dikenleri vardır. Güzel formlu bitkidir. Diğer alıçlardan daha dik dallıdır.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Teşekkür ederim ilginiz için, alıç ağaçlarını internetten incelemiş hatta burada bir kaç alıç ağacı da görmüştüm ama meyvesi ağacın şekli yaprakları ile bu ağaca benzeyene rast gelmedim, kopyayı göremedim:( tekrar çok teşekkür ederim..

      Sil
  2. Bu ağaçtan buralarda da çok var,böğürtlen türü olmalı yaşantısını godjiberry gibieyveleri var ama turuncu sanırım ismi turuncu çilek ağacı ama emin değilim biz onu hikayeye uydurup hayat ağacı diyebiliriz,hikayenin baş rolünde ağaç var ama hayatın kendisi de var.
    Kalemine sağlık.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Teşekkür ederim kiremit hanem; tavşan elması, kuş üvezi, ateş dikeni, böğürtlen türleri genellikle çalı türlerinde oluyor, bu ise geniş gövdeli nerdeyse bir apartmanın üçüncü katına kadar uzanan bir ağaç, meyvesi goji berrye benzemiyor ateş dikeninin meyvesine benziyor ama onun gibi çalı değil...evet hayat ağacı demek lazım...sevgilerimle..

      Sil
  3. Fotoğraf çok net değil ama çiçek ve meyveleri tarifinizden anladığım kadarıyla bu bir "ateş dikeni". http://www.agaclar.net/forum/calilar/645.htm

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Her yerde gördüğüm ateş dikeni olacağı aklıma gelmemişti ama haklısınız...kocaman gövdeli ve çatıya kadar uzanan boyu ile..teşekkür ederim

      Sil
  4. Kokina ya benziyor ama arkadaşlarda araştırmışlar...
    Bağlılık,sorumluluk,vicdan ve sevgi, Allah yokluğunu göstermesin Ayşe Hanımcım, sevgiler :)

    YanıtlaSil
  5. Ağacın adı Ateş Dikeni. Bu öykü için de sağol Ayşeciğim. Öpüyorum

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Çok utandım, her yerde olan ateş dikeni miydi bu ağaç:))
      Teşekkür ederim , ben de öpüyorum...

      Sil
  6. Hayatımızın orta yerinde olup da bize hiç değmeyenlerin yanısıra bir de hayatımıza teğet geçip yüreğimizin ortasında yer edenler oluyor. Ne tuhaf...

    YanıtlaSil
  7. Ve her gün mecburen gördüğümüz şeylerdeki anlam...sevgilerimle Handan....

    YanıtlaSil