Uzun bir aradan sonra bu hafta sonu köyüme gidebildim. Baharın ilk günlerinde bahçemde olmak istedim,sonbaharda ektiklerimi merak ettim. Köyümü, bahçemi çok seviyorum, hayalim bir gün temelli köylü olabilmek diyerek bahçeme girdim. Her yer yeşillenmiş, ağaçlar, toprak çiçeğe durmuş ...
Bir günlüğüne gelmiş iken geri dönerken peşimde götürebilmek için bir demet çiçek toplayayım dedim, kıyamadım. Kurumaya yüz tutmuşları, solmuşları toplamaya başladım. Arka bahçeme girdiğimde yeşil otların bahar çiçeklerinin içinde ölü bir yaban kuşu gördüm.
Belki eceliyle belki av tüfeklerinden çıkan saçmalarla ölmüştü, bilemezdim, bildiğim benim bahçemde cansız yatıyordu. Bildiğim, köyümde her gün her gün hem gündüz hem gece her saat tüfek tabanca sesleri duyulur. Ben kendimi bildim bileli köydeki herkes silahı sever, köylüm her gün ateş açar, böyledir. Şimdilerde köyümüz piknik yeri oldu piknikçiler de silahları ile gelmeye başladı, güzel manzaralı yerlere oturup atış yaparlar her cumartesi pazar . Balık tutmaya gelenler ise gece de gitmezler sabaha kadar silah sesleri . Küçücük gölün her tarafını işgal eden balık çiftliği sahipleri ise her an tetiktedirler kuşları tüfekle beklerler...Kuşlar çeşit çeşit, eskiden buralarda flamingolar, pelikanlar sülünler vurduğunu anlatan yaşlılar var. Bu hiç susmadan patlayan tüfek seslerinde, avcı ruhlu akrabalarım, silahlı piknikçiler, balıkçılar içinde neden yaşamaya devam ediyorsunuz, kuşlar?
Size soruyorum kuşlar, vurulduğunuzun farkında değil misiniz? Neden temelli gitmiyorsunuz? Burada, doğdunuz, büyüdünüz, burayı yuva bildiniz, o yüzden mi terk edemiyorsunuz? Beklediğiniz bir umut mu var? Neden hepiniz topluca köyümü terk etmiyorsunuz?
Siz güzel kuşlar, neyi bekliyorsunuz?
Şimdi arka bahçemde cansız halinle yatarken beni de suçluyorsun, sen ne yaptın benim için diye soruyorsun.
Başımı kaldırdığımda gökyüzümde kanat çırparken, uçarken , ağaçlarıma konmuş iken, tüylerinin rengine bakarken, kendi dilinde öterken, sesini duymaktan seni görmekten mutlu oluyordum, şimdi arka bahçemde cansız yatışına üzülüyorum, artık uçamayacaksın diye üzülüyorum. Seni öldürenler bundan zevk aldığı için yıllarca durduraksız devam ettikleri için hiç kimsenin umurunda olmadığı için hiç bir engele takılmadan özgürce seni öldürebildikleri için , üzülüyorum.
Cansız bir kuşa suçsuzluğumu ispat etmeye çalışarak içimi dökerek arka bahçemden elimde solgun çiçeklerim ile ayrılırken güzel bir son ile yazımı bitirmek istiyorum. Güzel köyüm, canım köyüm sana gelmek için hayal kuruyorum diyemiyorum, kuştan utanıyorum. Güzel bir son yazısı yazabilmem için cesaretli olmam gerekirdi, kuşlar için, hiç susmayan tüfek sesleri için ne yapabilirim diye araştırıp, köyüm için sorumluluk sahibi bir vatandaş olmalıydım...
Belki eceliyle belki av tüfeklerinden çıkan saçmalarla ölmüştü, bilemezdim, bildiğim benim bahçemde cansız yatıyordu. Bildiğim, köyümde her gün her gün hem gündüz hem gece her saat tüfek tabanca sesleri duyulur. Ben kendimi bildim bileli köydeki herkes silahı sever, köylüm her gün ateş açar, böyledir. Şimdilerde köyümüz piknik yeri oldu piknikçiler de silahları ile gelmeye başladı, güzel manzaralı yerlere oturup atış yaparlar her cumartesi pazar . Balık tutmaya gelenler ise gece de gitmezler sabaha kadar silah sesleri . Küçücük gölün her tarafını işgal eden balık çiftliği sahipleri ise her an tetiktedirler kuşları tüfekle beklerler...Kuşlar çeşit çeşit, eskiden buralarda flamingolar, pelikanlar sülünler vurduğunu anlatan yaşlılar var. Bu hiç susmadan patlayan tüfek seslerinde, avcı ruhlu akrabalarım, silahlı piknikçiler, balıkçılar içinde neden yaşamaya devam ediyorsunuz, kuşlar?
Size soruyorum kuşlar, vurulduğunuzun farkında değil misiniz? Neden temelli gitmiyorsunuz? Burada, doğdunuz, büyüdünüz, burayı yuva bildiniz, o yüzden mi terk edemiyorsunuz? Beklediğiniz bir umut mu var? Neden hepiniz topluca köyümü terk etmiyorsunuz?
köyün okulu
okul kapısının önünde
Çocuklar diyorum, çocuklar bir umut...Ama köyümdeki çocuklar tüfeğe alışmış, hepsinin ilk oyuncağı tabanca, burası köyümün okulu, en güzel manzara orada diye en çok tüfek orada atılıyor, köyümün çocukları tüfekten çıkan şeyin nereye gittiğini umursamıyor.Siz güzel kuşlar, neyi bekliyorsunuz?
Şimdi arka bahçemde cansız halinle yatarken beni de suçluyorsun, sen ne yaptın benim için diye soruyorsun.
Başımı kaldırdığımda gökyüzümde kanat çırparken, uçarken , ağaçlarıma konmuş iken, tüylerinin rengine bakarken, kendi dilinde öterken, sesini duymaktan seni görmekten mutlu oluyordum, şimdi arka bahçemde cansız yatışına üzülüyorum, artık uçamayacaksın diye üzülüyorum. Seni öldürenler bundan zevk aldığı için yıllarca durduraksız devam ettikleri için hiç kimsenin umurunda olmadığı için hiç bir engele takılmadan özgürce seni öldürebildikleri için , üzülüyorum.
Cansız bir kuşa suçsuzluğumu ispat etmeye çalışarak içimi dökerek arka bahçemden elimde solgun çiçeklerim ile ayrılırken güzel bir son ile yazımı bitirmek istiyorum. Güzel köyüm, canım köyüm sana gelmek için hayal kuruyorum diyemiyorum, kuştan utanıyorum. Güzel bir son yazısı yazabilmem için cesaretli olmam gerekirdi, kuşlar için, hiç susmayan tüfek sesleri için ne yapabilirim diye araştırıp, köyüm için sorumluluk sahibi bir vatandaş olmalıydım...
"dünyanın yaratılışındaydık şimdi, insanın ilk zamanlarını yaşıyorduk. onlar avlıyorlardı, ateş yakıyorlardı.
YanıtlaSilben martıya ait bir mersiye yazmış ateşin karşısında okumak üzereydim.
bütün kabile halkı bana kızmıştı:
'bu herif çalışmayacak mı? oturup kayalara düşünecek mi? martı ölmüş. onu seyredip bize masal mı anlatacak?'
gündüz güneşin altında böyle söyleyenler, gece olup da kütükler, çalı çırpı yanınca,
öbür tarafta rüzgar denizi homur homur söyletirken, martılar hâlâ deli gibi bağrışırken ben bir türkü,
martının ölümünün türküsünü tutturacaktım.
çalışanları bir üzüntü, bir garipseme, bir birbirine sokulma hissi saracaktı.
sonra bu hal belki de işe yaramaz adamın bir vazifesi olarak tanınacaktı.
bir iki gün ağ tamir edecek, balık tutacak, beceremeyecek,
fakat akşamları da onlara üzülüp sevinme arzuları veren türküler söyleyemeyecektim.
'ne susarsın be herif' diyeceklerdi. 'hani bülbül gibi öterdin geceleri.'
ertesi sabah beni balığa çıkarken uyandırmayacaklardı.
bırakacaklardı kendi halime."
(not: ekşi sözlükten aldım yukardaki metni. mfö 'sanatçının öyküsü' şarkısının hikayesi. şarkı sait faik'ten esinlenerek yazılmış.)
nükhet
ne güzelmiş
Sil