Bu sabah , bozkırdaki bir tren garının kirli penceresinden bakmak zorunda kaldım.
Dün el eleydik.
Tek eksiğimiz bir beslenme çantasıydı, beslenme çantası almak için çarşıya indik.
Üzülme anne diyordu.
İçimde sakladığım her şeyi görebiliyor, sakladığımı sandığım her şeyin farkında.
Beslenme çantaları içinden en ucuzunu seçti, bunu sevdim dedi.
Artık gözlerimin içine bakarak sevmediği şeyleri sevdiğini söylemek zorunda kalmayacak kadar benden uzaklaşacak. .
Tüm akşam ceviz kırdım. Her sabah okula giderken beslenme çantasına benim koyamayacağım cevizleri bavuluna yerleştirdim.
Bu sabah içinde ceviz olan bavulunu alıp boynuma sarılıp, başarılı olacağım anne dedi.
Henüz farkında değil, bu ayrılık o başarılı olsun diye değildi. Başarı nedir ki, hiç bir şeydi. Bu ayrılık başka bir şey içindi...
Dünyanın en büyük gerçeğine doğru gidiyordu. Gerçekten ne istediğini bilmek ile ilgili bir yolculuktu, kendini bilebilmek ile ilgili bir şeydi, o yüzden katlanabilecektim bu ayrılığa...
Cevizden, beslenme kutusundan, kıyafetlerinden, kalem ve defterlerlerinden kalan boş yerlere tıka basa umut doldurdu. O kadar çok umut koydu ki bavuluna , tek başına taşıyamaz ben de yanında...Hayır dedim aylarca kendi kendime, hayır...
Ben bozkırda kalmaya devam edeceğim , onun yollarında denizler olacak..
Ve kalpten bir türlü çıkamayan kelimelere giydirilemeyen inca duygu daha..
YanıtlaSilÇocuklar anneyi en iyi en net gören canlılardır.
Önce "Nasıl yani?" diye sordum kendi kendime. Sonra gözlerim doldu.
YanıtlaSil"Şart mıydı?" diye sorup ağlamaya başladım.