27 Haziran 2018 Çarşamba

Aydın'ın uykusu için

 
 
Kara bulutlar ile dolu bir gökyüzüne uyanmış, içim daralmış dışarı çıkmıştım. Kafamı yukarı kaldırdıkça kara bulutların kocamanlaştığını görüyordum. Evimizden bir sokak aşağısı ,Beyaz Park'ın oradan geçerken akasya ağaçlarının altına sinmiş beyaz bir kedi önüne konulmuş sütü içiyordu. Durdum. Pisi pisi dedim, kafasını sütten kaldırdı yüzüme baktı, koşarak kucağıma atladı, boynuma kollarını doladı, ağlar gibi hırlamaya başladı. Çorum'un sokak kedileri iki metre yakınına insan yaklaştırmazdı, bu ev kedisi olmalıydı, evinden mi kaçmıştı... Kedi kucağımda parkın etrafındaki evleri dolandım, sabahın erken saati, kimseleri göremedim. Parka oturdum, kucağımdaki kediye dikkatlice baktım, beyaz tüyleri çok kirli, günlerce sokakta kalmış gibi yaralı bereli, bir gözü mavi diğeri kehribar...Eve götüremem Pıtpıt  rahat vermezdi , etrafıma bakınıyorum ne yapacağım?
 
Kara bulutlu bir sabahta kucağıma bembeyaz bir aydınlık atlamış, yeni  sevgililer gibi parkta birbirimize sarılmış ne yapacağımızı bilmeden bekliyorduk.
Bırakamadım, eve getirdim,  Pıtpıt'ı görünce hemen koltuk altına sindi ( Pıtpıt öyle büyük ki koltuk altına sığdıramazdı gövdesini)
 
 
 
 
 
 
(Yabancı bir yerde kendini ancak böyle korurdu, koltuk altına sindi ve gözlerini açtı)
 
 
 
Pıtpıt'ı sakladım.
Yemek su çıkardım önüne, okşadım güvende hissetti, çıktı sindiği yerden

Birazcık etrafı kokladı.

Koltuğa uzandı, oyuncağa sarıldı, gözleri kapanmaya başladı
 
 
Uyudu
 
 
                                                                
                                                              uyudu

                                                                uyudu
 
uyudu, hiç uyanmadan uyudu, yüzyıl  uyuyacak gibi uyuyordu...
O uyurken hep ona bakıyordum, uykusunda kara yüklü bulutlar yüklerini sessizce boşaltıyordu, gökyüzü şehir  insanlar yüklerinden sessizce  kurtuluyorlardı, dünya hafifliyor, hafifliyordu.  Dünya yok oluyordu,  o uykudayken...
O uykudayken Çorum'daki kayıp kedi ilanlarına baktım on gün önce bir inşaat içinde karanlıklar içinde çekilmiş fotoğraflarını gördüm, sahibi kim diye soruyorlardı...
 
Belli ki sahibi onu bulmada istekli değildi,  en az on gün boyunca sokaklardaydı.
O uyurken  ona isim koydum, içimden Aydınlık dedim, Aydın , Umut, olsun dedim
 
O uyurken, kara bulutlar gitmiş güneş çıkmıştı, karanlık aydınlığa, kötülükler iyiliğe , umutsuzluklar umuda dönmüştü .
Hissediyorum ki uyanınca gerçekler yüzünü gösterecek, Pıtpıt üzerine atlayacak, bu yavruya yuva arıyorum, huzurlu uykularına devam edebilsin diye...
 
( Yuva Bulundu:)
 
( Dün gece çok istekli aileye kumunu mamasını da yanına vererek evlerine kadar götürüp vermişken, bu sabah sekizde telefona " lütfen geri alın, sabaha kadar uyutmadı, oğlumun alerjisi var istemiyoruz" diye mesaj geldi. Şimdi geri almak için yoldayım, lütfen sahiplenirken hayvanın psikolojisini de düşünün, aileye teşekkür edeceğim sokağa bırakmadığı beni aradığı için)
 
(  Son durum, kedicik için yuva aranıyor)
 
 

19 Haziran 2018 Salı

Hayattaki sınavlar

Oğluma karne hediyesi için nevresimcideyim, elimde çift kişilik dünya haritalı nevresim takımı ,tek kişiliği var mı diye kasaya soracağım . Yatağını görünce çok sevinecek diye heyecanla  kasa sırasında bekliyorum. Telefonum çaldı, eşim arıyordu, sınavı kazanamadığımı söylüyordu. Üzülme dedi. Tamam,  üzülmem dedim, telefonu kapattım. Sıra bana geldi, bu nevresim takımının tek kişiliğini istiyorum dedim. Kasadaki görevli elimdeki nevresime bakarak , maalesef dedi, bitti, bundan sonra da gelmez dedi. Nevresimi aldığım yere bırakırken ağlamaya başladım.( Yazılarımda artık acıtasyondan kaçınsam da yazının gidişatı için  gözyaşlarımı açık etmem gerekiyor)

Belediye otobüsüne bindim, kafamı cama yapıştırıp arkada kalan insanlara duraklara evlere dükkanlara bakarak, unutmak istedim. Çorum sokakları unutmaya izin vermeyecek kadar mesafesizdi, durakları azdı. Otobüsten indim. Bir musluk üstten  , diğeri alttan açılmışken boş havuzları doldurabiliyordum, işçilerin birlikte ve tek başlarına bir işi kaç günde bitirebildiklerini, saatin bir daha kaçta çalacağını,  bir yuvarlak etrafında koşanların bir daha ne zaman karşılaşacaklarını, araçların hızlarını, çocukların annelerin yaşlarını, gözlüklülerin , Fransızca bilmeyenlerin sınıftaki yüzdelerini , torbadan sarı bilye çıkma olasılığını, kare köklü üslü mutlak değerli tam sayıları doğal sayıları, reel sayıları , kümeleri, eşitsizlikleri, yarıçapı, hipotenüsü, pisagoru, açıortayı, düzgün beşgeni, yöndeş açıları yıllar sonra  tek tek hatırlamış, hatırladıkça yapmaktan zevk alacağım işime yakınlaştığımı hissetmiştim.

 Ağacın gölgelediği  boş bir bank gördüm. Bankın ucuna oturdum. Kafamı yukarı kaldırdım, bu çamın adı neydi, göknar mı ladin mi?   Sınav yaklaştıkça  uykularım kaçmıştı , günlerce uykusuz kalmıştım önemsememiştim, elbet uykum gelecek yorgunluktan sızıp kalacak uyuyacaktım. Uyuyamamak uzadıkça aklıma Gülsüm abla gelmişti, kendisini bloğumdan tanırım, yorumları her yazıma ışık olurdu, eczacıydı, bana seve seve yardımcı olurdu ama anlamsız çekingenliğimden dolayı  arayamamıştım son gece uyuyamıyorum diye sabaha kadar ağlamış göz kapaklarım şişmiş kapanmış, yüzüm davul gibi  zombi gibi sınava girmiştim.
 
Sınava hazırlanırken kitap satış sitesinin indirimine tav olmuş, fotoğrafta  masa üzerindeki tüm kitapları bir seferde almıştım, altını çize çize okumaya başlamıştım . Sınavda , okuduğunu anlamak ile ilgili Türkçe testlerde çok yanlış yapmışım. ( Türkçeden okuduğunu anlayamayan ben, James Joyce " Ulysses"   okumaya niye heves etmiştim). Bir baltaya sap olamadan göçüp gidecektim, herkesin bir işi vardı benim yoktu, oğluma kendi paramla nevresim hediye edemeyecektim,  başarısızlığımın bahaneleri, kendi kendime yetememezliğim hep böyle devam edecekti. Etrafıma baktım herkesin bir işi vardı, bankın ayaklarından beri ağacın gövdesine yol yapmış karıncaların ağzında çekirdek kabukları vardı.
Yalnızlığımı çok sever ve kutsarım, yalnızlığıma çok bağımlıyım ama bazen birinin, Ayşe üzülme demesine, bir dahaki sefere, başarabilirsin demesine öyle ihtiyaç duyarım ki, çünkü yıkılmışımdır, nefes alamaz olmuşumdur, derin bir kuyuya düşmüşümdür. Bir insana , bir sese , boş ver demesine , her şeyin hayırlısı , sağlık olsun denilmesine hava gibi su gibi ihtiyaç duyulur mu?
Gülsüm ablayı arayıp sınavı kazanamadığımı söylemek istedim, o da bir zamanlar benim girdiğim bu sınava girmiş ama kazanamamıştı, sonra hayatın ona getirdiklerini , soğuk odalarını , ayrılıklarını, iki kızı ile yaşam mücadelesini ve sonunda hep hayalini kurduğu aşkına nasıl kavuştuğunu her yazımı yorumlarken yeri geldikçe anlatmıştı. Adından emin olamadığım ağacın altında, bankın  ucunda, hızlı hızlı ilerleyen karıncalara bakarken tam da Gülsüm ablayı aklımdan geçirirken telefonuma bir mesaj geldi;
 
"Ayşem ....Ben sevgili eşimi can yoldaşımı kaybettim. Dün defnettik onu. Ruhu şad olsun"
Gülsüm abla, yıkılmıştır, nefes alamaz olmuş, derin kuyulara düşmüştür, hangi  teselli cümlesi kurulmalı? Telefonu açıyor, çok görmüş olgun bir ses, gölgesinde oturduğum ağaç gibi bir ses, ağlama kızım diyor, hayatta üzülmeye değer çok az şey var.... 
 
 

6 Haziran 2018 Çarşamba

Pıtpıt nöbette

Pıtpıt lütfen yapma, halden anla, birazcık empati lütfen...Bir güncük sadece, sabretsen.
 Hiç tanımadığım misafirler gelecek yarın, kedi bilmeyenlerin gözü ile bakıyorum salonuma.
 Koltuklar halılar tırnaklanmış parça parça olmuş, sinek avlarken duvardan  düşürdüğü çerçevelerin camları çatlamış, perdeler yırtılmış beyaz gri uzun tüyler her köşede , koltukta, halıda, döşemede , kapı arkasında yatak altında ,yastıkta, sandalyede , büfe içindeki fincanlarda, kavanoz kapağında , kazakta, pijamada, terlikte...Her gün süpürge her gün silme sayesinde topak topak değil, tane tane her yerde...Sadece salonun bir camındaki perdeyi değiştirmeli, diğer perdeler masa , büfe arkasında kaldığından idare ederdi. Parçalanan koltuk üzerine bir örtü serilmeli,  bir hafta önceden salon temizlenmeye başlanmalı,  Pıtpıt'a ,salonun kapıları, (misafir gidene kadar) kapatılmalıydı. Bir kere, bir anlık içeri dalsa tüm temizlik yanardı. Misafir kaşığında Pıtpıt'ın uzun beyaz tüyü , misafirin beyaz peçetesinde Pıtpıt'ın uzun gri tüyü... Ama anlamıyor Pıtpıt, bugün bütün gün salonun kapısında nöbetteydi.

 
 
 
 
 
 

Bahçemde





                                                 (Pıtpıt bir şeyden çok korkmuş olmalı, akasyanın dikenlerini unutmuş)
Çekirdekten yetiştirdiğim avokadom, bir yıl boyunca mutfak penceremin önünde benimle beraberdi. Birlikte baktık aynı pencereden, mutfağımdaki tabak kaşık sesini sofra sohbetlerini açtığım radyo kanalını duydu. Toprağa gömdüğüm ilk gece uykudan uyanıp köyün penceresinden ona baktım, karanlıkta görünmüyordu, köpekler üzerine mi basacaktı, kaplumbağalar yapraklarını mı ısıracaktı,  karıncalar kökünü mü kurutacaktı, güneş yakacak, rüzgar  dalını mı kıracaktı? 
Artık benim mutfağımda değildi,  kökleri benim daracık saksımda değildi, onun evi artık dünya diyerek penceremi kapattım. 

Bahçemizin her yerini dikenli akasya fideleri kaplamış. Akasyanın dikeni gibi bir diken hiç bir yerde görmedim,  kalın keskin sağlam dikenler...

Bahçeyi budamaya gelen bahçıvan tüm akasya fidelerini çalı diye biçmiş bir kaç irileşmiş akasya fidesini ise nerdeyse kökünden budamış iken bu sene hepsi daha gür bir şekilde yerlerinden fışkırmış. Bu gidişle küçük bahçemizde yüze yakın  akasya ağacı olacak... Akasya fideleri yanına fazla yaklaşanı derin çiziyor, kanatıyor olsa da seviyor ve kıskanıyorum akasyayı. 

Bu sene de karadut dibine çok düştü, şurubunu, pekmezini yaptık. Bizden daha çok kuşlar yesin dutları. Dut için özellikle gelen kuşlar var, karatavuk bunlardan biri. 

Bu sene ilk kez domatesin çekirdeğinden fide yetiştirdim. 
(Geçen seneden domates,ellerim ceviz karası)
Domates bizim oraların atalık domatesi, ince kabuklu çok iri nerdeyse hiç su istemiyor çok dayanıklı ve kışın bile domates verecek kadar uzun ömürlü.
İlk deneyim, fideler çok cılız, hepsi bir arada ,  şaşırtma yapmadan hemen toprağa ektim.

(Fidelerimin toprağında yumurta muz kabuğu kahve çay posası var diye umutlanmıştım)


Avokado , bana öyle yabancı ki bu yaşıma kadar gözüme hiç görünmemiş , ilk kez yolum Antalya ya düşmüş iken köylü pazarından güler yüzlü bir pazarcı hediye etmişti. Bu ilk avokadomun çekirdeğini atmamı söyledi uzaklardaki arkadaşım, tarif etti nasıl fideye dönüşeceğini. Arkadaşım sayesinde avokadonun yabancılığı gitti, aylarca gözümün önünde gelişimini izledim, değişimleri arkadaşıma haber ettim, uzaklara köprü kurdu avokado çekirdeği. 
"Avokado cekirdeginin kabugunu bekletmeden soyun. Oval seklin ince tarafina uc tane kurdan batirip ici su dolu bir siseye koyun. Kurdanlar sisenin agzinda ve avokadonun kalin alt kismi suda kalacak sekilde sabitlenmis olacak. Bir kac hafta icinde alt kismindan kok salacak sonra da ust kismindan yeserecek. Kok salana kadar, sisedeki su azaldikca su ekleyin, avokado cekirdeginin yarisinin suda kalmasi gerektigini unutmayin. Yeseren ust kisim 10, 20 cm kadar olunca saksiya ekebilirsiniz. Resim de gonderecegim. Bu arada internete avokado nasil ekilir diye yazarsaniz videosunu izleyebilirsiniz. Ben de internetten ogrenmistim. Umarim yardimci olabilmisimdir.
Sevgiler,
                           Gülay"   









1 Haziran 2018 Cuma

Ahlat Ağacı bizim şehre gelmedi.

 Ahlat Ağacı'nı bekliyordum, gelmedi.

Beklediğim şeyler aklıma sıra sıra geliyor ve Ahlat Ağacı'nı nereye koyacağıma karar veremiyorum.

Her sabah  dağıtılmış kirletilmiş üç oda bir salon ile baş başa kalıyorum, her yerin toplanmasını ve temizlenmesini bekliyorum.
Eskimiş rengi solmuş beyazları çamaşır sulu leğenlere bastırıyorum bembeyaz yeni gibi çıkmalarını bekliyorum.
Kedimin tüylerini taratmaya izin vermesini bekliyorum.
Süpürge sapının en derin köşelere uzanabilmesini bekliyorum.
Soluğumu tıkamayan yer silici markayı bekliyorum.
Ellerimde parça parça kesikler oluşturmayan   çamaşır suyunu bekliyorum.
Pencerelerimin, aynalarımın lekesiz olacağı günleri bekliyorum.
Çorbanın pişmesini bekliyorum.
Fırın alarmını bekliyorum.
Göz yaşartmayan soğanı bekliyorum.
Hamurun mayalanmasını bekliyorum.
Okul servisinin gelmesini bekliyorum.
Ellerine sağlık denilmesini bekliyorum.
Ev ödevlerinin eksiksiz yapılıp yatağa gitme vaktini bekliyorum.
Bir çocuğun büyümesini bekliyorum.

Düzenli çekmecelerin çok olduğu zamanlarımı bekliyorum.

Kendi yatağını topladığı
ayakkabı bağını bağlayabildiği günleri bekliyorum.
Sütün ılımasını bekliyorum.
Kıyafetlerin ayakkabıların bir sene daha idare edebilmesini bekliyorum.
Hep aynı duvarlar arasında hep aynı işleri yaparken farklılaşmayı bekliyorum. Daha güzel olmayı bekliyorum.
Aynı penceremden aynı çatılara bakarken farklı şeyler görebilmeyi bekliyorum.