8 Haziran 2021 Salı

Garip

 



 Tam kapanmanın birinci gününde evi  derinlemesine  temizliğe karar vermiş  her şeyi ortalığa saçmıştım. İkinci gün  etrafa saçılanların çokluğu  gözümü korkutmuştu, her şeyi  ortalıkta öylece bırakıp umursamamaya karar vermiştim. Ayağıma takılanları tekmeliyor, gözüme takılanları kurcalarken bir kutu içinden koyun yünü çıktı.  Yünleri kutusundan çıkarttığımda bir ağaca yaslanma ihtiyacı hissettim,  odamın bir duvarına ağaç gibi yaslanıp ayaklarımı kendime çekerek yere oturdum.

Bir parça koyun yünü... 


Otuz yıl öncesinin yazında  , başka bir şehre  tanışıyoruz diye beni tek başıma köye yollamışlardı. Büyükanneler dedeler kuzenler kalabalıklar içinde ailemin yokluğunu   hissediyor, çok üzülüyordum. Her gün hayat denilen odanın pencerelerinden ailemin yolunu gözlüyordum.  Annemi babamı çok arıyorum diye arkamdan garip diyorlar, ne yapsalarda bu garipliğim gitsin diye düşünüyorlardı. 

Bir gün   hayatın kapısına bir kuzu getirdiler, beni çağırdılar; bu kuzu senin dediler.

 Bir koyuna nasıl  bakılır , bilmiyordum ama kısa zamanda  koyun kendine baktırmayı öğretmişti. Hayatın penceresinden ayrılıp, bahçeye inmiştim. 

  Hangi otları  sevdiğini anlamış , ağaçlara dolanan sarmaşıkları daha çok sevdiğini bilmiştim.  Sarmaşıkları ağaç gövdesinden ayırmaya çalışırken  heyecanlanır, bir an önce koparıp ağzına vermem için ayaklarıma dolanırdı. Ağzına verdiğim otlardan çok memnun olduğunu göstermek için olduğu yerde zıplardı. 

  Sesimden tanırdı, nerde olursam olayım şıp diye beni bulurdu. 

  Ot bulmaktan yorulduğumda ağaç gölgelerine  otururduk . Ağaca sırtımı verir ayaklarımı kendime çekerdim, aradaki boşluğa ,  dizlerim altına,   başını koyardı. . Yaz tatili ödevlerimi, hüseyin rahmi romanlarını dizlerim altında başı olduğu halde bitirdim. 

Adını Garip koydum. Artık ikimiz de gariptik.  

 Ben kaçardım, Garip peşimden koşardı. Ben saklanırdım Garip beni bulmaya çalışırdı.   Yorulduğunu belli etmek için dizlerime toslardı.

 Dayanamaz , onunla konuşurdum. Kimselere söyleyemediğim şeyleri söylerdim, okulda beğendiğim çocuğu. Garip hiç konuşmazdı ama 

 kehribar gözlerini, gözlerime diktiği  zamanlar, konuşacak sanırdım. Bazen arkadaşı,  bazen de annesi olurdum ,Vita yağlı toz şekerli ekmeklerimi yalamasına izin verirdim.  

Göz bebeklerinde koyu kahverengi benekler vardı. Bütün yaz birbirimizin gözlerine baktık. 

  Otların  kuruduğu sıcak bir Ağustos sonunda avluda bir hareketlilik başladı,   dedemin kamyonuna   herkes binmeye çalışıyordu, kasaya  çarşı ekmekleri, büyük sacı, büyük mangalı koyuyorlardı.   Kamyon kasasına benimle beraber Garip'i de çağırdılar. Kamyondaki herkes çok mutluydu,  el çırparak şarkılar söylüyorlardı.   Ben de el çırpmaya şarkı söylemeye başladım.  Üzerimizden hızla geçen ağaç dallarını tutuyor Garip yesin diye  yaprak kopartıyordum.  Başını dizlerimin altına sıkıştırmış , kopardığım yaprakları yemek istemiyordu. Hiç farkında değildim.  Kamyon kasası toprak yolda sallandıkça kadınlar yerlerinden hopluyor, hopladıkça gülüyorlar. Herkes çok mutluydu. Herkes biliyordu, bir amaç için toplanmışlardı, iştahla hazırlanmışlardı, ben bilmiyordum. 

Kamyon durduğunda organize oldular, ben   dal toplamaya gidenler arasına katıldım.

Şen kalabalıklar içinde mangalı tutuşturmak için çalı çırpı ararken , gerçeklerden ne kadar da uzakmışım. Sonraki zamanlarımda da yaşım kırka geldiğinde de  gerçekleri kavrayamamakta çok başarılı oldum. Dünyanın gerçeklerine karşı hep garip kaldım. 


Dönüşte  kamyon kasasındaki  tek Garip bendim, halim ile  o şen kalabalığı korkutmuş başka türlü   başıma üşüştürmüştüm. Yüzüme üfleyeni, su çarpanı, saçlarımı okşayanı, dizlerine vuranı,  annesine babasına haber mi verilse diye korku ile söyleneni...


Bunca yıl sakladığım  bu  yünler ona  mı ait bilmiyorum, acımı hisseden  küçük  teyzem elinde  bir tutam yün ile yanıma,  hayatın penceresine  gelmişti. 

Mutlu bir kalabalık gördüğümde içime korku düşer,  mutluluğu bozan ben olabilirim diye...  Çağrılmaktan ürkerim.

 Rüyalarımda özür dilerim, ağaç gövdesine sarılmış sarmaşık gördüğümde gözümü bir kehribarlık kör eder, dizlerimin altı sızlar. 

Yaslandığım yerden kalktım, yünleri kutusuna koyup 

çok uzaklarda kalmış bir hatıranın kapağını kapattım. Gözden uzak bir yere kaldırdım. 


                                                        ( koyun görseli  Pinterest'ten )


  


9 yorum:

  1. Boğazımda bir yumru,o kız çocuğu ve kehribar gözlü bir kuzu... yazılarınızı özlemişim,...

    YanıtlaSil
  2. Kuzuyu kesecekler diye bekledim. Sürpriz son olmuş. Kaleminize sağlık.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Kesip mangal yapmışlar zaten maalesef.

      Sil
  3. Ah, ah.. Can'ın da var böyle bir anısı.

    Bazen dolapları temizlik için değil zamanda yolculuk yapmak için döktüğümü düşünüyorum, onun için de bitmez giç temizliğim. Kutulardan düşen bir minik şeye bakarken geçer gün.

    YanıtlaSil
  4. hayal edemedim koyuna ne olduğunu ama üzücü.

    YanıtlaSil
  5. Kac cocugun boyle aci anisi vardir baglandigi canlarla ilgili.

    YanıtlaSil
  6. Hayvanların ruhları bâki kalacağını ve Süleyman Aleyhisselamın hüdhüdü ve karıncası, Salih Aleyhisselamın devesi, Ashab-ı Kehf’in köpeği gibi bazı özel hayvanların hem ruhu, hem cesediyle bâki âleme gideceği bildirilmiştir.

    YanıtlaSil
  7. Vicdansız ve yobaz insanlardan oluşan bir yerde büyümüş olmanıza rağmen bu kadar vicdanlı ve modern düşünebilen biri olabilmişsiniz. Sevgiler size yürekten.

    YanıtlaSil