Tam kapanmanın birinci gününde evi derinlemesine temizliğe karar vermiş her şeyi ortalığa saçmıştım. İkinci gün etrafa saçılanların çokluğu gözümü korkutmuştu, her şeyi ortalıkta öylece bırakıp umursamamaya karar vermiştim. Ayağıma takılanları tekmeliyor, gözüme takılanları kurcalarken bir kutu içinden koyun yünü çıktı. Yünleri kutusundan çıkarttığımda bir ağaca yaslanma ihtiyacı hissettim, odamın bir duvarına ağaç gibi yaslanıp ayaklarımı kendime çekerek yere oturdum.
Bir parça koyun yünü...
Otuz yıl öncesinin yazında , başka bir şehre tanışıyoruz diye beni tek başıma köye yollamışlardı. Büyükanneler dedeler kuzenler kalabalıklar içinde ailemin yokluğunu hissediyor, çok üzülüyordum. Her gün hayat denilen odanın pencerelerinden ailemin yolunu gözlüyordum. Annemi babamı çok arıyorum diye arkamdan garip diyorlar, ne yapsalarda bu garipliğim gitsin diye düşünüyorlardı.
Bir gün hayatın kapısına bir kuzu getirdiler, beni çağırdılar; bu kuzu senin dediler.
Bir koyuna nasıl bakılır , bilmiyordum ama kısa zamanda koyun kendine baktırmayı öğretmişti. Hayatın penceresinden ayrılıp, bahçeye inmiştim.
Hangi otları sevdiğini anlamış , ağaçlara dolanan sarmaşıkları daha çok sevdiğini bilmiştim. Sarmaşıkları ağaç gövdesinden ayırmaya çalışırken heyecanlanır, bir an önce koparıp ağzına vermem için ayaklarıma dolanırdı. Ağzına verdiğim otlardan çok memnun olduğunu göstermek için olduğu yerde zıplardı.
Sesimden tanırdı, nerde olursam olayım şıp diye beni bulurdu.
Ot bulmaktan yorulduğumda ağaç gölgelerine otururduk . Ağaca sırtımı verir ayaklarımı kendime çekerdim, aradaki boşluğa , dizlerim altına, başını koyardı. . Yaz tatili ödevlerimi, hüseyin rahmi romanlarını dizlerim altında başı olduğu halde bitirdim.
Adını Garip koydum. Artık ikimiz de gariptik.
Ben kaçardım, Garip peşimden koşardı. Ben saklanırdım Garip beni bulmaya çalışırdı. Yorulduğunu belli etmek için dizlerime toslardı.
Dayanamaz , onunla konuşurdum. Kimselere söyleyemediğim şeyleri söylerdim, okulda beğendiğim çocuğu. Garip hiç konuşmazdı ama
kehribar gözlerini, gözlerime diktiği zamanlar, konuşacak sanırdım. Bazen arkadaşı, bazen de annesi olurdum ,Vita yağlı toz şekerli ekmeklerimi yalamasına izin verirdim.
Göz bebeklerinde koyu kahverengi benekler vardı. Bütün yaz birbirimizin gözlerine baktık.
Otların kuruduğu sıcak bir Ağustos sonunda avluda bir hareketlilik başladı, dedemin kamyonuna herkes binmeye çalışıyordu, kasaya çarşı ekmekleri, büyük sacı, büyük mangalı koyuyorlardı. Kamyon kasasına benimle beraber Garip'i de çağırdılar. Kamyondaki herkes çok mutluydu, el çırparak şarkılar söylüyorlardı. Ben de el çırpmaya şarkı söylemeye başladım. Üzerimizden hızla geçen ağaç dallarını tutuyor Garip yesin diye yaprak kopartıyordum. Başını dizlerimin altına sıkıştırmış , kopardığım yaprakları yemek istemiyordu. Hiç farkında değildim. Kamyon kasası toprak yolda sallandıkça kadınlar yerlerinden hopluyor, hopladıkça gülüyorlar. Herkes çok mutluydu. Herkes biliyordu, bir amaç için toplanmışlardı, iştahla hazırlanmışlardı, ben bilmiyordum.
Kamyon durduğunda organize oldular, ben dal toplamaya gidenler arasına katıldım.
Şen kalabalıklar içinde mangalı tutuşturmak için çalı çırpı ararken , gerçeklerden ne kadar da uzakmışım. Sonraki zamanlarımda da yaşım kırka geldiğinde de gerçekleri kavrayamamakta çok başarılı oldum. Dünyanın gerçeklerine karşı hep garip kaldım.
Dönüşte kamyon kasasındaki tek Garip bendim, halim ile o şen kalabalığı korkutmuş başka türlü başıma üşüştürmüştüm. Yüzüme üfleyeni, su çarpanı, saçlarımı okşayanı, dizlerine vuranı, annesine babasına haber mi verilse diye korku ile söyleneni...
Bunca yıl sakladığım bu yünler ona mı ait bilmiyorum, acımı hisseden küçük teyzem elinde bir tutam yün ile yanıma, hayatın penceresine gelmişti.
Mutlu bir kalabalık gördüğümde içime korku düşer, mutluluğu bozan ben olabilirim diye... Çağrılmaktan ürkerim.
Rüyalarımda özür dilerim, ağaç gövdesine sarılmış sarmaşık gördüğümde gözümü bir kehribarlık kör eder, dizlerimin altı sızlar.
Yaslandığım yerden kalktım, yünleri kutusuna koyup
çok uzaklarda kalmış bir hatıranın kapağını kapattım. Gözden uzak bir yere kaldırdım.
Boğazımda bir yumru,o kız çocuğu ve kehribar gözlü bir kuzu... yazılarınızı özlemişim,...
YanıtlaSilKuzuyu kesecekler diye bekledim. Sürpriz son olmuş. Kaleminize sağlık.
YanıtlaSilKesip mangal yapmışlar zaten maalesef.
SilAh, ah.. Can'ın da var böyle bir anısı.
YanıtlaSilBazen dolapları temizlik için değil zamanda yolculuk yapmak için döktüğümü düşünüyorum, onun için de bitmez giç temizliğim. Kutulardan düşen bir minik şeye bakarken geçer gün.
hayal edemedim koyuna ne olduğunu ama üzücü.
YanıtlaSilKac cocugun boyle aci anisi vardir baglandigi canlarla ilgili.
YanıtlaSilHayvanların ruhları bâki kalacağını ve Süleyman Aleyhisselamın hüdhüdü ve karıncası, Salih Aleyhisselamın devesi, Ashab-ı Kehf’in köpeği gibi bazı özel hayvanların hem ruhu, hem cesediyle bâki âleme gideceği bildirilmiştir.
YanıtlaSilÇok etkileyiciydi...
YanıtlaSilVicdansız ve yobaz insanlardan oluşan bir yerde büyümüş olmanıza rağmen bu kadar vicdanlı ve modern düşünebilen biri olabilmişsiniz. Sevgiler size yürekten.
YanıtlaSil