İngiltere'ye ayak bastığım ilk günü hiç unutamıyorum. Havasının kokusu bile farklı daha önce kokladığım bildiğim hiç bir kokuya benzemiyordu. Bilinmedik bu koku o kadar yabancıydı ki gittikçe ağırlaşacak, yalnızlaştıracak gibiydi...Yabancılık çekeceğim o kadar çok şeyin içine bir de havanın kokusu eklenmişti...Yolda yaya gördüklerinde hemen duran arabaları olmasaydı çoktan ezilmiş gitmiştim, ters trafiğe hiç alışamamıştım. Ama çok geçmeden farklılıklar terslikler içinde yabancı olduğumu hissettirmemeye çalışan bir sistemin içinde olduğumu anladım. Kokuya alıştım, duymamaya başladım.
En çok etkilendiğim şey ise yolda herkesin gülümseyerek birbirine merhaba demesiydi. Tek başıma yürüdüğüm anlarda beni gören çocuk, kadın, erkek, hepsinin merhaba demesi , beni nedense farklı etkilemişti.
Bana merhaba demeleri , ne anne, kadın, hemşeri, meslektaş ne de komşuluk ile ilgili değildi. Sadece bir tek beni görebiliyorlardı. Bu bana tüm sıfatlardan arınmış varlığımı hissettiriyor , mutlu ediyordu. Sokaklarda bir tek kendim ile yürüyor, yürürken kendimi tanıyordum. Yürüdükçe, oğlumu burada tek başıma okutabilme gücü ile doluyordum.
Ne iş yapabilirim, hangi işten para kazanırımı düşünürken aklıma komşular yengeler halalar ne derler gelemiyordu. Kendim hakkımda özgürce karar alabileceğimi hissediyordum ve köpek gezdiriciliğinde karar kıldım, dog keeper olmayı istiyordum. Bu mesleği yaparsam sonsuz yeşilliklerde en sevdiğim canlılar ile beraber olacaktım.
Çok az vakit vardı hemen dog keeper olabilmek için yapılması gerekenleri araştırmaya başladım. Karantina dolayısıyla sertifika veren okullar online eğitime geçmişlerdi ve evden beri köpek eğitimi, hakkında seksen saatlik sorulu sınavlı bir derse yazıldım. Ne çok eğlendim , mutlu oldum köpekler ilgili şeyleri öğrenmekten...Eşim oğlum da ( aynı odada ders görmek zorunda olduğumuzdan) her gün öğretmenimizin köpeklerine guuudd görrrlll, guuddd booyyy diye bağırırken sevincime ortak oluyorlardı...
Dog Keeper olabilirim fikri aklıma düştüğünde yine şehre doğru yürüyüşlerimin birindeydim. Yaşlı meşelerin koyu gölgesinde ilerlerken köpek gezdiricisi olduğum fikri ile öyle kurulmuşum ki etrafımda dönmeye zıplamaya başlamıştım...Kim ne derden çok uzak kaldığım için özgürce dönüyor, dönüyor dönüyordum...Döne döne meşelerden ayrıldım, kındıralarda, patika yollarda bisikletlilerin zilleri arasında ...Lastik bir topum olacak , uzaklara fırlatacağım, onunla birlikte topun peşinde koşacağım, yarıştığım köpekler, iş arkadaşlarım köpekler, mesai arkadaşlarım köpekler ...İçim içime sığmıyor aklıma geldikçe dönüyorum.
Kendimi inandırmıştım, köpek bakıcılığı yaparak eşimin desteği ile oğlumuzu okutabilecektim. Kendime güvendiğim , inandığım anlarım elbette olmuştu ama hepsi bir kibrit çöpü gibi bir anda parlayıp bir anda yok olmuşken bu sefer farklıydı. Tüm şehir bana inanıyordu, yapabilirdim, yaşlı meşeler, kındıralar, sincaplar, robinler, dinmeyen yağmurlar, ısırganlı patikalar...sonsuz yeşil çimler ile güzel gözlü köpekler beni bekliyorlardı, yapabilirdim.
Harıl harıl köpek eğitimi derslerine devam ederken iki şey oldu...
Ken Loach yeni bir film çekmişti, ilkinden ( http://www.beyazperde.com/filmler/film-241697/) çok etkilenmiştim. Yeni filmini görmemek için dirensem de bir akşam köpek derslerimin arasında izleyiverdim. üzgünüz, size ulaşamadık ( http://www.beyazperde.com/filmler/film-264872/)
Ken Loach yine gerçekleri çekmiş, sıradan bir İngiliz ailenin saat ücreti çalışma koşullarını anlatmış. Ama iyi ki Loach vardı, İngiltere'de İngilizler ile yan yana otursam da gerçekleri onun gibi göremediğimi anlıyorum. Film gerçek bir hayat hikayesinden (diyabet hastası bir kargo görevlisinin mecburen hastaneye gitmesi gereken zamanlarında patronunun ağır maddi cezalar kesmesi üzerine randevularına gidememesi ,hasta hasta çalışmak zorunda kalması ve sonunda ölmesi) esinlenilmiş. Kargo dağıtıcılarına ve filmdeki annenin işi olan hasta bakıcılığına daha farklı bakmaya başladım.
Keşke izlemeseydim dedirtecek kadar beni korkutmayı başarmıştı. Beni döndüre döndüre mutlu eden köpek bakma hayali işime de Loach farkı ile bakmaya başladım.
Farkındayım toz pembe olmayacaktı ama tüm zorlukları yenecek şeyleri burada bulacağıma inanıyordum.
Tam bu sırada ikinci şey çıktı...
Büyük büyük dedemin daha önce hiç görmediğimiz bir fotoğrafı, müze görme gezintilerimiz için çıktığımız tren yolculuğunda iken telefonuma gelmişti. Uzak bir akrabamızın aile albümündeymiş, fotoğraf şimdi tüm "üç kuşak sonrası torunlarının"" telefonlarındaydı. Yaşlıca kasketli bir adam , yakaları yıpranmış beyaz gömlek üzerine rengi solmuş yelekli takım elbise giymiş, kolunda paltosu ile Ankara'da, yeni açılmış Anıtkabir'in merdivenlerinden iniyor...Tren bakımlı İngiliz köylerinden geçerken ben daha önce hiç görmediğim bu adama dikkatlice bakıyorum.
( Müzede ki tek fotoğrafım o da flu çıkmış. Fotoğrafın fluluğu gibi artık emin değilim İngiltere'de kalmaktan, köpek bakıcılığı işimden çünkü büyük büyük dedem Türkiye'deki köyüme dair çok şeyler anlatmıştı, tren yolculuğum boyunca. İngiltere'ye indiğim o ilk günkü kokuyu hissettim, köyümün kokusunu hatırlamaya çalıştıkça ).
Ne denir,ne size iyi gelir bilmem.Ama inandığımı söylemekten vazgeçemeyeceğim.Hayatta biricik olan evladınızın okul hayatında bunkadar mutlu ve başarılı olduğunu gördükçe bunun sona ermesinin kötü olacağını ve fedakarlık yapıp engel olacağınizi düşündünüz.belki okul hayati iyi gidecek ve belki hızını alamayıp çalışma hayatına da burada devam isteyecek,belki burdan ne kadar geç gidilirse o kadar yabancılaşmıs ve uyum sorunu artmış olacak bilemeyiz.TUrk olarak yurdunda bildiği toprakta bildiği insanlarla yaşamali bence herkes.hani hep deriz ya varsın 2 göz odalı olsun huzur olsun.ya da şu zenginler evlerinde herşey var belki de huzur yok vs vs.Ne olursa olsun mutluluğu da kendi vatanımızda ararsan eminim bulabiliriz.egitim kanayan bir yaramiz kabul fakat öğretmen faktörü var.zaten bı süre sonra bitecek insan kendini nerede isterse geliştirir.istemem ye mühim.hadi dönün yurdunuza bırakın tarhana koklasin burnunuz gözleriniz bildiğiniz dağlara baksin
YanıtlaSilMerhaba özgürce dönmek ve çocuğunuzun yeteneklerine göre yaşaması paha biçilemez yoksa hayat boyu acaba ile yaşayacaksınız sevgiler saygılar.
YanıtlaSilYazınız beni çok etkiledi.İki çocuğuda ingilterede çalşan bir anne olarak oğlunuzun geleceği ve mutlu bir hayat sürmesi için zorda olsa orada kalmaya devam etmenizi dilerim.Vatanını sevmeyi,tanımayı,değerlerine bağlı kalmayı siz çocuğunuza orada da öğretebilirsiniz.Evladınızın hep mutlu,başarılı günlerini görmenizi dilerim....
YanıtlaSilMerhaba,
YanıtlaSilSizi çok uzun zamandır takip ediyorum, İngiltere’deki ilk günlerinizle ilgili bir yazınıza yorum yazmıştım hatta...
Ben de bir süre İngiltere’de kaldım. Daha sonra Türkiye’ye döndüm. O sıralarda ülkeme dönmüş olmak beni mutlu etmişti ancak şu an durup baktığımda hata ettiğimi görüyorum.
İnsanın vatanını sevmesiyle, kendi ya da sevdikleri için iyi olanı istemesi arasında bir ilişki yok bence. İnsan kendini ve hayallerini nerede gerçekleştirebiliyorsa orada olmalı ve kalmalı. Kendinin en iyi versiyonunu yaratabilen bir insan illa ki ailesine, vatanına ve en nihayetinde dünyaya katkı sağlayacaktır.
Şimdiki aklımla keşke kalsaydım, dönmeseydim diyorum. O kokuyu biliyorum. O kokuya alışmayı da biliyorum. Lütfen o kokuyu özlemek durumunda kalmayın. Sevgiler...
Hepiniz için hayırlısı neyse o olacak. Yollar kapılar ona çıkacak. Sadece zaman...
YanıtlaSilTanrı yardımcın olsun.
YanıtlaSilSema
Ayşecim, Rabbim aileniz için hayır kapılarını açsın. Kalbinizi ferahlatsın.
YanıtlaSilO koku somurgelerden gelen ve baskalarina ait olan seylerin ait olmadiklari yerlerdeki seylerle birlesmis ayriksi kokusu.Ben de ne oldugunu anlamamistim.Basta Hint ve Cin mutfagi olmak uzere degisik kulturlerin mutfak ve baharat kokulari domuzyagi kokusu pislik kokusu,farkli hijyen kurallari kokusu ...
YanıtlaSilKen Loach in filmi ise siddet, buyuculer olmayan dunyalar gibi insanca olmayan ne varsa insani oyalamak ve gerceklerden koparmak icin onlari anlatan siradan seylerin arasinda insana kalbi oldugunu hatirlatan cok guzel bir film.(O filmden yasli adamin cocuklara dinlettigi bbc nin denizciler icin hava durumu programinin muzigi sailing by da ayrica cook guzel bir muzik.)Altta kalanlar somurge halklari olabilir kendi toplumunun en alttakileri olabilir.Kriz,somuru ve savas zamanlari gorulur kapitalizmin gercek yuzu.Maskeler duser.
Bilerek karar vermeli.Umutsuzluga kapilmayin yeter ki.
Orada yasayan bir cok insan var bizden.
Bugünlerde bir ağacı izlemekten eskisi kadar haz almıyorum, her öğlen saati bloğunuza gelip yeni yazı var mı diye bakıyorum ve eskilerden okuyorum. Sizi merak ediyorum, umarım afiyettesinizdir.
YanıtlaSilUmarım yaprak döken ağaçları izlemek içime hüzünlü bir huzuru çağırır ve umarım siz de huzurlusunuzdur.
Yıllar sonra yeniden sizi bulmak ne iyi geldi,saatlerdir okuyorum eski dost ,çok özlemişim dünyanızı.
YanıtlaSilAyşe özlettin kendini. Nerelerdesin? Selamlar
YanıtlaSil