Neredesin Ayşe diye soruyor arkadaşlarım, İngiltere'den döndün mü?
Cevap veremiyorum, neredeyim bilmiyorum.
Neredeyim bilmiyorum.
Geçen sene tam da bugünlerde İngiltere'de bir yıl yaşamak için yola çıkıyorduk. Son son bavullarımızı tartıyorduk ağırlığı 20 kiloyu geçmesin diye . O günlerde, üzerimdeki ağırlıkları da tartıya koyabilsem kaç kilo gelirdi düşünüyordum. Hiç yurt dışını görmemişliğin ağırlığı , sanki uzaya bilinmez bir karanlığa fırlatılıyormuşumun ağırlığı, nasıl geçineceğizin ağırlığı, çocuğun okulu ağırlığı , tanıdık bildik birinin yokluğu tek başına her şeyi halletmenin ağırlığı...
Bir senenin dolmasına günler kalmış iken yine bavul tartıyoruz, her bavulun arkasından tartıya çıkıyorum, her defasında gördüğüm aynı rakam beni inandıramıyor. Çok ağırım. Geri dönme konusunda kararsızlığım öyle ağır ki...
Eşim çok kararlı geri dönecek, mesleğine karşı sorumluğu çok büyük. Ben de kendi sorumluluklarımı düşünüyorum, burayı sevmeye başladığım andan itibaren. Eşime, memleketimdeki anneme babama kardeşlerime kedime , kayın valideme, dedeme, akrabalarıma , her gün beslediğim sokak kedilerine köpeklerine, komşularıma, köyüme, çevreye, iklime, sosyal olaylara, vatanıma, inancıma olan sorumluluklarımı düşünüyorum. Sorumluluklarımı çocukluğumdan beri kendimi bildim bileli hep düşünüyorum. İlk başlarda kendime bile özgürce "burayı seviyorum"u itiraf edemedim. Burayı tanımaya başladıkça,
sorumluluklarım içinden kendime olan sorumluluğumun farkına varmaya başladım. Bu kendime karşı sorumluluğumu bir sonraki yazımın konusu olsun, şimdi oğluma karşı sorumluluğumu yazmalıyım.
Nasıl bir anneyim diye kendi kendimi çok sorgulayıp çok bunalttığım şeylerin başında okul geliyordu. sekiz yıldır oğlumu sabahtan akşama beton duvarlar arasına hapsedilmesine göz yumuyordum. Küçük beton bahçeli binalarda hep test çözmesi için zorlayan bir sistemin içine yolluyordum. Okula gitmekte isteksiz çocuğu zorla, tüm gününü alacak bir mutsuzluğa her gün yolcu ettim.
Aynı şeyler burada da olacak diye okula göndermek istemesem de , eylülün ilk günü okula gitmesi gerekirken Ekim sonu evimize en yakın bir devlet okuluna yazıldı. Liseden yani dokuzuncu sınıftan başladığı okulunda sadece ilk gün tedirgindi; birazcık bildiği bir dil ile hiç bilmediği insanlar, yabancı bir kültürün içine girecekti. Sabah kendi başına yürüyerek okula gitti. 8 yıllık okul hayatında ilk kez tecrübe ediyordu yürüyerek okula gitmeyi. Okuldan gelene kadar yürek çarpıntısı ile pencerede nöbetteydim. Beyaz gömleği kir pas içinde kravatı kaymış, pantolon dizleri çamurlu sokakta göründüğünde aklıma sadece kötü şeyler geldiğinden çocuğu panik içinde karşılamıştım.
Çok güzel bir gün geçirdim anne, dedi.
Bir saat boyunca maç oynamış, bahçedeki tüm çocuklar ile. Elini kollarını açarak okul bahçesinin ne kadar büyük olduğunu anlatmaya başlamıştı. Okulunda ilk olarak özgürce koşabildiği yuvarlanıp uzanabildiği kocaman çimli bahçeyi beğenmişti. Sonra öğretmenlerini arkadaşlarını derslerini ödevlerini sınavlarını çok sevmişti. Ama bu kocaman çimli bahçeler okulun kalbi olmalıydı. Öğretmen arkadaş ders sınav kötü olabilirdi , bunların üstesinden gelebilecek kadar kocaman yemyeşil bir bahçe vardı koşup bol bol oynayacak kadar teneffüsler de verilmişti.
Her zaman halden anlayan çocuk olmuştu, yapıp yapamayacağımız her şeyi bilir ona göre taleplerde bulunurdu. Okuluma devam etmeyi çok isterdim dediğinde neden imkansız bir şey istiyor diye güceniyordum , geri döndüğünde okula dair onu teselli ve teşvik edecek hiç bir şey söyleyemiyordum. Okulunu bu kadar çok sevmesi bana acı vermeye başladı. Neden çok sevmişti okulu?
Corona yüzünden sadece dört ay gidebildiği okulda seçmeli dersleri çok sevdi, fotoğrafçılık koro aşçılık, fotoğraf ödevi için her gün dışarı çıkıp çiçeklerin ağaçların fotoğrafını çekti, fotoğraf albümü şehrin resmi hesabında yayınlandı , en çok like alan fotoğrafçı olmuştu , koroda her hafta arkadaşları ile söylemeye başladı, okulun basket takımının verdiği derslere her hafta katılmaya başlamıştı. Bu dört ay boyunca yağmur her gün yağıyor bir an bile durmuyordu, esas faliyetleri ilk bahar ve yazın olacaktı, yazın Fransaya gezi yapacaklar , ilk baharda tüm müzeleri gezecek kamp kuracak dağlara tırmanacak kano süreceklerdi...Hiç birini yapamadı çünkü corona ilkbaharda gelmişti.
Dersleri ağırdı, okula geç başlamasına rağmen sınavlarda başarılı oldu diye onu en üst seviyedeki sınıflara almışlardı üniversiteye gidecek öğrenciler için sınıflara. ( liseye her giden öğrenci üniversiteye gitmek zorunda değil liseyi bitirdikten sonra yapılacak güzel meslekler olduğu için her ders dört şekilde anlatılıyordu, çok kolay, kolay, zor , çok zor diye ...her ders bu şekil dört levele ayrılmış iken onu en üst en zor levele çıkarmışlardı.
İnanamıyordum, nasıl olur diye şaşırıyor bir bit yeniği arıyordum, belki misafir öğrenci diyedir . Ama Bir kere gidebildiğimiz veliler toplantısında öğretmenleri seneye burada olmayacağımızı bilmiyorlardı hepsi gelecek senenin üniversitenin planlarını anlatıyordu doktor olma potansiyelli çocuklar için ayrılmış sınıftaymış, derslere doktorlar giriyormuş.(13 yaşında bir çocuğun ödevlerinde hep hastalık araştırması, bel soğukluğu, kalp pili, tansiyon hapı, demek bu yüzdenmiş) (Bilmiyordum, tek bildiğim fen derslerini hiç sevmediğiydi) ( İlk kez ödevlerini tek başına yapıyordu) tüm öğretmenleri, saygılı , nazik sorumluluk sahibi hassas diyorlardı, başarılı ,onu çok sevdik...Yoktu işte bir bit yeniği yoktu, ben oğlumu tanımıyormuşum, İngilizler dört ayda tanıyıvermişti...
Hiç bir dersin kitabı yoktu. Okula başlarken bir penny bile harcamadık, kalem kutusuna kadar okul almış, dolabına koymuştu. Kitapsız nasıl ders işleniyordu? Örneğin tarih dersini çok seviyordu, dersi tablolar üzerinden işliyorlardı. Geçmiş dönemlerdeki ressamların sosyal olaylar üzerine yaptığı resimler üzerinden... İngiltere'nin bir savaşı resmedilmiş,tarafların biri İngiliz üniformalı ,öğretmen çocuklara hangi üniforma size neyi hissettiriyor diye soruyor, neden diyor, karşı tarafta olduğunuzu düşünerek yazı yazın diyor, savaş neden çıkmışı tartışıyorlar, siz olsaydınız bunun için savaşır mıydınız diye soruyor, sıradışı karşıt görüşler en çok puan alıyor diye çocuklar düşünmek zorundalar. Din dersini de çok ilginç bulmuştu , tüm dinleri öğreniyor, eve gelip bana anlatıyordu , din sınavlarında da karşıt fikir en çok puanı alır kuralına çok şaşırmıştım ama din dersi öğretmeninin, ben hiç bir dine inanmıyorum demesi kadar değil...Anne sınıfta inanmayanlar var, din dersi öğretmeni bile dediğinde yanlış anlamışsındır demiştim. Din dersi yüzünden vejetaryan olmaya karar verdi ( sekiz aydır et yemiyor) hayvanların çektiği eziyetin insanlık için bir ahlak sorunu olduğu üzerine konuşup video izlediklerinden dolayı ...Yılbaşında ağaç kesilmemesi için neler yapılırı tartışmışlar öneri sunmuşlardı... İngilizlerin tarih boyunca yaptıkları ırkçılık ile araştırma yapmalarını en az yedi tane bulmaları istendiğinde, anne bu ödevi nasıl yapacağım ayıp olmaz mı diye tedirgin olmuştu...
Tüm dinlerdeki cennet kavramını tanıyorlarken öğretmen cennete dünyadan tek bir şey götürmenize izin verilse o ne olurdu diye sormuş, sınıfın hepsi cep telefonunu istemiş, bir tek Yunus ailemi isterim demiş. Cevaplar üzerinde tüm ders boyunca konuşulmuş...Her derste fikri sorulduğu için her dersi önemsiyordu. Test olmadığı için yazılılarda yüksek not alabiliyordu...Okulda fazlasıyla tebrik edilirken eve postaya tebrik mektupları geliyordu, " ben kimya, ingilizce öğretmeni; Yunus ödevlerini zamanında ve özenli yaptığın için sana teşekkür etmek için bu mektubu gönderiyorum diye mektuplar aldı.
Okul sonuçta okuldu, aşırı bir disiplin vardı, akla zarar kuralları ölesiye önemsiyorlar, öğretmenler öğrencilere yine bağırıyor, ceza da veriyorlardı. Ama,
dört ay gidebildiği okulu ona çok şey katmıştı, ilk önce kendine güveni gelmişti, o da başarılı olabiliyordu, başarı için dersi dinlemesi ve kendi fikrini söylemesi yetiyordu. Öğretmenlerinin onu önemsediğini hissediyordu, ilk günlerdeki sessizliği korkusu gitsin diye hep şekspir okutan ingilizce öğretmeni" sanki dokuz yıldır İngiltere de öğrenim görüyor gibisin diğer öğrencilerden hiç bir farkın yok demişti. Bunların hiç biri olmasaydı da olurdu, kocaman çimli bahçede top oynaması bile okulu sevmesine yeterdi...
Okuluna devam etmesi gerçekten de imkansız mıydı? Bir anne olarak, oğlumun istediği şekilde öğrenim görmesine gücüm yetmeyecek mi diye düşünmeye başladım. Benim de bir gücüm var mıydı?Eğer varsa bunu ne için saklıyordum şimdi zamanı değil mi?
Bavullar tartıldı, hazırdı, ben neredeyim?
Sen İngilizlerin ne sinsi olduğunu bilmezsin, dediler, bir sene boyunca bilemedim. Belki tüm bunlar sinsiliklerindendir, çocuğu bağladılar okula...İngilizce öğretmeni sinsiliğinden belki yunusun ayrılacağını duyduğunda ağlamış, ona yazı yazmış; ben her zaman senin öğretmenin olacağım, tüm başarılarını duydukça gururlanacağım, ne zaman istersen beni ara seninle sohbet etmekten her zaman büyük zevk aldım diye yazması da sinsiliklerinden olabilir. Bir sene çok kısa zaman diyorlar bu İngilizleri anlamak için ...Doğru olabilir, İngilizler sinsi olsa bile bu kocaman çimleri yaşlı ağaçları sinsi değildir...Okuldaki çimlere ağaçlara güveniyorum oğlumu mutlu etmeye yetiyor...
Offf...
YanıtlaSilÜniversiteye gitmek istemiyorum diyen bir oğlanla uğraşıp okuluna baskı yapmayın, kendi yolunu bulsunu anlatmaya çalıştığım bu günlerde gözlerim dolu dolu oldu yazını okuyunca. Ağırlığın hepsi geldi yüreğime oturdu. Dualarım seninle, nolur oğluş için en güzeli olsun.
Aaaah Ayşe, karnıma yumruk yemişim gibi bir hisle okudum yazını. Ne kadar zor bir durumda olduğunu tahmin dahi edemiyorum. Sen çocuğun için hep hayal ettiğin şeyi en sonunda bulmuşken şimdi buna sırtını dönüp gitmek ne kadar zor. Ne karar verdin bilmiyorum, gönlümden geçen kalmış olman. Üstesinden gelebileceğine eminim. Umarım her şey gönlünce olur.
YanıtlaSilAhhh dedim eğitim sistemlerini okuyunca... Burada çoğunlukla değil öğrenci, veli bile sesini duyuramıyor öğretmene.. Tabi istisnalar yok değil, onları da sevgiyle kucaklayıp nereye koyacağımızı şaşırıyoruz...
YanıtlaSilHayırlısı diyorum, hayırlısı ♥
Ayşe sana yalvarıyorum dönme..Nolur, ağlayarak okudum bu yazını.
YanıtlaSilOraya giderken yazdıklarınızı okumuştum. Okadar sıkıntısı çekip şimdi dönülürmü kaç çocuk böyle bir imkanı buluyor lütfen bidaha düşünün hülya
YanıtlaSilDönmek gitmek kadar zor. Gidinceki belirsizlikler dönünce belirsizlik. Oğlunuz 0adına üzüldüm. Ağırlığını yüreğime oturdu. Ne güzel duygularınızı anlatıyorsunuz. Hayat istediğin gibi olmuyor. Hayatın kendisinde bir yol çiziyor. Hayırlısı. Sevgiler.
YanıtlaSilDöndüğünüzde oglunuzu açık liseye kaydettirin.En azından dört duvar sürekli yarış vb..şeylerin ağırlığından kurtulursunuz.
YanıtlaSilDöndüğünüzde oglunuzu açık liseye kaydettirin.En azından dört duvar sürekli yarış vb..şeylerin ağırlığından kurtulursunuz.
YanıtlaSilNeredeyse bir yıldır bloguma girmiyordum. Girince de sizi takip ettiğim için bu yazınızla karşılaştım. Resmen yüreğime oturdu. Açıkçası ben de doğdum doğalı Türkiye'deyim. Ama anlattığınız şeyler benim de kızıma karşı sorumluluklarım nedeni ile kendi hayatımı ve kararlarımı sorgulamama neden oluyor. İlk adımı atmışsınız, gitmişsiniz. Şu satırları okuyunca keşke orada kalsanız dedim. Çünkü o duyguları yaşadıktan sonra, nedense buraya dönünce pişman olacağınızı düşünüyorum. Bazen hayat zor kararlarla bizi sınıyor. Ne karar alırsanız alın,güzel ve mutlu olacağınız günler yaşamanızı dilerim
YanıtlaSilAyse'cim Insallah seninde ,Yunus'unda yolu
YanıtlaSilburalara tekrar düser..
Ayse Hanim, cocugunuzun ogretmenleri tarafindan sevilmesi basarili olmasinin sebebi sizsiniz. siz ona guzel terbiye verdiniz, kendine saygili cevresindekilere saygili olmayi ogrettiniz,ogrenme askini merhametli ve insancil olmasini sagladiniz. Tabii ki, boyle terbiyeli bir cocuk Ingilterde ki ogretmenler tarafindan fark edilecek sevilecektir.
YanıtlaSilAllah aşkına dönmeyin !!
YanıtlaSilYorumları okudum da şaşırdım.Hepimiz memleketten ümidi kesmiş olmalıyız ki kendi ülkesine dönmemesi için nerdeyse yalvarıyoruz.Herkes kaçıp gitmenin derdinde sanki.
YanıtlaSilOğlunuzun yolu açık olsun, gençler istedikten sonra heryerde başarırlar.Gençlik umuttur zaten.
Dinsiz bir din öğretmeninin olmasi, okulun bütün iyi yönlerini siliyor...en onemlisi din öğretimi, dinini kaybetse en iyi egitim ahirette ne işe yarar. Vejeteryanlik icin de kevser suresinin mealini okumanizi tavsiye ederim
YanıtlaSilAnlattığınız sistem o kadar güzel ki... Oğlunuzu çok iyi anlıyorum. Bizim okullarımızda hep ezber fikirler, hep öğretmen anlatıyor, hep kitaplardaki bilgiler, yorum yok, analiz yok, sen bu konuda ne düşünüyorsun, ne hissediyorsun diye soran yok. Oldu da fikrini söyledin, "Hayır, yanlış! Öyle değil, böyle!" diye kendi fikrini ya da kitaplardaki kalıplaşmış şeyleri benimsetmeye çalışan çok. Onlar düşünmeyi, sorgulamayı, üretmeyi öğretiyor; biz başkalarının fikirlerini ezberlemeye, hep hazır olanı tüketmeyin öğretiyoruz. Umarım oğlunuz uyum sağlama konusunda mümkün olduğunca az zorluk çeker geri geldiğinde.
YanıtlaSil