İngiltere'de küçük şehrimizdeki bu okulu oğlumun anlatıkları ile yazıyorum.
On üç yaşındaki bir çocuğu dört ayda nasıl değiştirebildiğini anlamaya çalışıyorum.
Geçen hafta din dersinde hayvan haklarını işlemişler. Fabrikalarda üretilen tavukları izletmiş öğretmeni, bu tavuklar İngiltere'deki marketlerde satılıyor demiş. İngiltere'den başlayarak diğer ülkelerdeki hayvanlara yapılan eziyetleri izletmiş. Sınıftaki tüm arkadaşları ile birlikte ağlamışlar. Ben hiç izletmemiştim öyle videoları, belki karşısına çıkmıştır ama izlemek istemez, dayanamaz, kaçardı.
Sırtındaki çantasını çıkarmadan evin içinde dört dolanıyor bir daha et yemeyeceğim sözü sonsuza kadar tutulacak kutsal bir yemin gibi çınlıyordu.
Akşam olunca tavukları inekleri koyunları konuştuk. Hayvanlar kesilip ölüyorlardı , bu bir anlık olaydı ama hayvanlar bizim yüzümüzden acı çekerek yaşıyorlar, en çok buna üzüldüğümüze karar verdik, hayvanları insanlardan korumak için neler yapılırı hayal ederek o günü sonlandırdık.
Okul, okuldu.
Kıyafete, üniformaya çok önem veriyorlardı. Bot, spor ya da markalı ayakkabılar kesinlikle yasaktı, tek tip düz ince tabanlı siyah okul ayakkabısı giyilmeliydi,bot getirmiştik peşimizde, giyemiyor
Okula palto ile girilmesine müsaade edilmiyor, okul bahçesinde çocuklar paltolarını çıkarıyorlar. Yunus henüz ilk günlerinde bilmeden paltosu ile okula girdiğinde kapıda görevliler gözlerini açarak , hemen çıkar paltonu diye uyarmışlar.
Buranın çocukları soğuklara alışkın mı nedir, eksi derecelerde yağmurda fırtınada paltosuz ,beden derslerinde , tişört ve şort ile saatlerce bahçedeler.Yunus alışamadı henüz çok üşüyor, hastalanacak diye endişeleniyorum . Ama buranın anneleri gibi olmaya kendimi zorluyorum, kaldırımların buz kaplı olduğu bu günlerde İngiliz anneler paltosuz dışarı çıkmış çocuklarına nerede palton demiyorlar, hasta olursun paltonun önünü kapat demiyor, şapkanı tak demiyor, koşma , kayar düşersin demiyorlar.
Öğretmenler derslerde sessizliği sağlamak için bağırıyor, çık dışarı diyorlar. Sınıftan atılan çocukların nereye gittiğini korku ile merak ediyor Yunus. Sınıftan atılan çocuklara ne oluyor, diye arkadaşlarına da soramıyor.
Dakikliğe çok önem veriyorlar.
Sabah okula geç kalanlar da ceza alıyorlarmış , ne cezası diye korku ile merak ediyor. Bir sabah hızla apartman merdivenlerini inerken ayağı kayıyor, yuvarlanıyor. Ağlayarak tekrar eve geldiğinde kızarmış dizlerine krem sürüp tekrar okula yolluyorum. Okula bir dakika geç kalmış olduğunu telefonlarımıza gelen mesajdan anladık. Yunus okula bir dakika geç giriş yapmıştır yazılı mesaj bombardımanına tutulduk. Neden geç kaldığını izah edememiş, görevli o anda peş peşe geç kalanların adını yazmak ile meşgulmüş.
Okulun tek teneffüsü var o da öğlen teneffüsü, bu teneffüs bir saate yakın sürüyor, yemek yenilip bahçede oynamak için . Dersler arasında başka teneffüs yok. Geç kaldığı o gün öğlen teneffüsüne girmeden önce görevli kişi Yunus'u sınıftan alıp bir odaya götürüyor, kapıyı kapatıyor. Diğer geç kalan öğrenciler ile beraber hiç konuşmadan hiç bir şey ile ilgilenmeden sessizce oturuyorlar. Bu oda, neden okula geç kaldım diye düşünme odasıymış. Hiç bir şey yiyemeden dışarı çıkıp oynayamadan geçen öğlen arasında ne suçum vardı ki diye bol bol düşünmüş. Ertesi sabah okul kapısında geç kalanları yazan görevlinin müsait olduğunu görmüş. Dizlerini göstermiş, bu yüzden geç kaldığını açıklamış. Hakkını aramada kararlı ve ısrarcı olmalısın , yoksa ait olmadığın yerlerde olursun, demiş. Yıllardır aynı şeyleri söylediğim halde kapıdaki görevlinin sözünden çok etkilendi. Öğlen teneffüsünde odaya kapatılmaktan çok şeyler çıkardı.
Öğretmenlerin bağırdığı dışarı attığı çocuklara burada da üzülüyor, her gün azar işiten çocukların kayıtsızlıklarına rahatlıklarına aynı davranışı tekrar etmelerine alışamıyor . Öğretmen onlara bağırmasın diye hep tetikte hep huzursuz.
Aynı çocuklara her gün bağırmaya dersten atmaya devam eden İngiltere öğretmenleri bu konu üzerine de düşünüyorlar mı? Bir umut olmalı , bağırmadan dışlamadan huzur içinde ders işleme umudu olmalı...
Başarı sertifikalarını çok alıyor diye artık çok mutlu olmuyor. Üst sınıflara tek başına çıkarken kendini niye kötü hissettiğini, akşam odasının ışıklarını kapatmaya gittiğimde anlatmaya çalışıyor, bana. Dinliyorum. Onu anladığımı söylüyorum,ışıkları kapatıyorum.
Burda olsa yani devlet okulunda iki azar işitir geçer sınıfına. Özelde ise düştüm, uyanamadım vs. ile yine geçer sınıfına. Aradaki farkları sayende öğreniyorum :)
YanıtlaSilBunlar gerçek mi yani kurgu falan değil?
YanıtlaSilToplumun şekilleneceği en güçlü organ okullar. Pilli bebek gibi velilerine bağımlı çocuklar yerine kuzey ülkelerinin çocukları gibi olmak hayatın gerçeklerine daha hazır bireylerin yetişmesine olanak tanıyor.
YanıtlaSilBirdenbire okul hakkındaki düşüncelerim tepetaklak oldu. Yargısız infaz bu. Savunma şansı bırakmadan ceza mı veriyorlar? Kötü hissettim kendimi. İnan ki Ayşe söyleyecek söz bulamadım. Üzgünüm.
YanıtlaSilBen de çok şaşırdım bu disipline :(
YanıtlaSilYazinin sonlarina dogru okurken "another brick in the wall" sarkisi geldi aklima...
YanıtlaSilekstra disiplin "we don't need no education" dedirtecek neredeyse. Sabah kahvaltida benim cocuklara anlattim, "hemen buraya tasinsinlar" dediler. Oyle diyorlar ama ben de buradakilere uzuluyorum, tek tenefus, tenefuse cikarken bile siraya girmeler falan... sistem biraz robotik yetistiriyor cocuklari maalesef.
sevgiler, kolayliklar, bol basarilar Yunus'a...
Önceki okul postlarınızı okudum. İngiltere de herşey harika , çocuklar mutlu diye düşünürken bu post beni çok şaşırttı. Herşeyin mükemmel olduğu bir sistem yok demekki :(
YanıtlaSil