4 Temmuz 2019 Perşembe

Ayna- Zerkalo


 Bir kaç günlüğüne Çorum'dan , İstanbul'a gelmiş, yapılması gereken  işlerin ortasına düşmüş iken Başka Sinema'da Tarkovsky filmlerinin gösterime girdiğinin haberini aldığım an , nasıl sevindiğimi nasıl anlatabilirim. Eşim tek başıma filme gitmeme razı olamıyor, işlerin stresinden olsa gerek midem ağrıyor, bazen   ağrı kusturacak kadar şiddetleniveriyor diye. İstanbul'a gelir gelmez bir senedir göremediği annesinden çok sıkıcı bir film için ayrılmak istemediğinin farkındayım. Ben, tek gideyim diye ısrar ediyorum.  Annemle ben giderim, dedi, oğlum. Babası ve annesinin iyiliğini hep gözeten olması , kendini fedaya hep hazır olması yine canımı sıkıyor. Sıkılırsın, gelme dediysem de ikna olmadı, birlikte Kadıköy'e indik. Filmin başlamasına bir saat var, bilet bulunur mu, yer kalmadıysa diye telaşlı  koştururken, o da arkamdan heyecanlanarak koşuyor. Bileti alıp  büyük bir salona girdiğimizde bizden başka üç kişinin daha  olduğunu görünce
çok şaşırdı.Hani dünyanın en iyi filmiydi, hiç kimse gelmemiş dedi.
Ayna filmini , oturma odamızdaki Tarkovsky posterinden, okula alışma haftasında onu bahçede beklediğim tüm günlerde elimde olan Tarkovsky kitabından ,  her gün mutfakta yemek yaparken dinlediğim film müziğinden tanıyordu. Neden Ayna filmini sevdiğimi o zamanlar hiç sorgulamamıştı, şimdi bir elin parmağı kadar insanlı bu salonu görünce dünyanın en iyi filmi olduğuna şüphe etti.
Neden seviyorsun bu filmi, neden koşa koşa geldik, ne anlatıyor, neden hiç kimse gelmemiş diye büyük bir hüsranla sorularını üzerime taş gibi fırlatırken film başladı. Defalarca bilgisayarın küçük monitöründen izlediğim kareler şimdi canlanmaya başladı, sesler , görüntüler, işaretler, duygular...Şiir  okunuyor filmde: "kelimeler bir insanın hissettiği her şeyi ifade edemez. Kelimeler güçsüzdür."
Yanı başımda onunla bu filmi izleyeceğim hiç aklıma gelmezdi.
Uzun sıkıcı, konusuz, şiirler okunan bir filmi sırf annesinin hatırına  annesi gibi göz kırpmadan soluksuz izliyor.
Başını bir an perdeden çevirmeden, oflamadan, yerinden oynamadan,ayaklarını kıpırdatmadan Ayna filmini izlediğine şahit olurken,  umutlandım. Neden bu filmi sevdiğimi anlayacağına dair umutlandım.
Filmden çıkarken  Kadıköylülere kızdı, Çorum'a gelseydi belki daha çok izleyen olurdu dedi. İki simit aldık, poşet istemesek de satıcı poşete soktu simitlerimizi. Sahile metroya doğru inerken midem ağrıdı, belki kusarım diye simit poşetine yapıştım. Derin nefes al anne dedi, burnundan burnundan...Derin nefes aldım, Kadıköy,  nem, rutubet, susam, kalabalık sokaklar, kimsesiz Ayna, sevgili Tarkovsky...
El ele tutuştuk, yokuş aşağı koştuk, metroya binmeden önce sahilde  ayaklarımızı denize sallandırarak simitlerimizi yedik.



3 yorum:

  1. Bir daha Kadıköy'de sinemaya gelirsen bana haber ver, yirmi dakikaya oradayım :)

    YanıtlaSil
  2. Geçmiş olsun Ayşeciğim, Bu koşturmacada normal mide sorunları.
    Bu filmi ve kitabını bilmiyordum, bakayım ben de. Sevgiler :)

    YanıtlaSil
  3. Anne için fedakarlıklarını biliyorum evlatlarımızın Ayşe Hanım. Kocaman yürekleriyle gösterdikleri olgunluk insanın gözlerini yaşartıyor değil mi? Adaşınız olan kızım Aişe'den aşinayım bu güzelliğe. Çoğu zaman sabır imtihanımız olsalar da iyi ki varlar. Böyle güzel bilmelere vesile oldukları için.
    İstanbul'a gelişnizde ben de tanışmak, evimde misafir etmek isterim sizi. Fatih'te oturuyorum.
    Sevgilerimle...
    Naciye

    YanıtlaSil