Köyümü çok seviyorum. Yıllardır sık sık geliyorum, tatillerimi köyümde geçirmek için can atıyorum, bir gün temelli yerleşmek için hayaller kuruyorum.
Köyümde silah sesi hiç eksik olmaz, köyümün insanı göçmen kuşlara, gölün sazlıklarını yuva bilmiş kazlara kurşun yağdırır, komşusunun ineği bahçesine girdi diye kurşun yağdırır komşu komşuyu öldürür sakat bırakır, ağacı hayvanı dağı taşı havayı toprağı suyu sevmeyi bilmez, her şeyi sahiplenmek ister, kafasına yatan hep bildiği şeydir, değişmez, değişeni sevmez. Mütevazıyı küçük görür, kabaya güçlüye zengine hürmet eder.
Neden seviyorum köyümü, neden ayrılıyorum diye üzülüyor, bir an önce geçsin aylar köyüme döneyim diye niye umutlanıyorum?
Köyün mezarlığı için tepelere tırmanıyorum.
Ölmüş büyüklerim ile de vedalaşmak istiyorum. Çocukluğumda köyün mezarlığından korkardım çünkü benim adım ve soyadımın yazılı olduğu bir dolu mezar taşı vardı. Adımı , soyadımı okuduğum her mezar taşı benim için sanırdım. Beni çağırırdı her biri, adımın kayıtlı olduğu sınıfım gibi, sıram gibi oraya ait olduğumu sanırdım.
Büyükannelerimin mezarları. Adımı onlardan almışım. Hepsi sessiz kadınlardı, eşlerinden önce çok önce öldüler, kocaları mutlu olunca mutlu üzgün olunca üzgün, itaatkar kadınlardı. Taşında adımın pırıl pırıl parladığı yeni mezardaki babaannem on bir çocuk doğurmuştu. Yattıkları tepenin ardında tütün , ekin , fındık tarlaları var. Yeni doğmuş bebeklerini sırtlarına bağlayarak bu tarlalarda çalışırlardı, o kadar çok iş olurdu ki, sırtlarındaki çocuğu emzirecek vakit bulamazlardı, açlıktan bağıran sese kulak veremeyecek kadar işlerine sarılmak zorundaydılar. Unutulmuş eskimiş bir mezar taşında adım soyadım kararmış, ölüm tarihi 1984 yazıyor. 1984 yazında herkes tarlaya gitmiş , yer yatağında inleyen bir yaşlı ile beşiklerde bağlı çocukların başına bekçi konulmuşum. İnleyen kadın büyük büyük annemiz, koca ana diye çağırıyoruz. Koca ana yüzüne konan sinekleri kovalayamayacak kadar hasta. Beşikte bağlı bebekler ile koca ana'nın yüzüne konan sinekleri kovalıyorum. Koca ana için yarına çıkmaz diyorlar, anlamıyorum. Sinekler kara bir bulut gibi bir beşiklere bir yerde yatanın yüzüne konuyor, ellerimi bir oyana bir bu yana savurup dururken koca ana gözlerini açıp bana bakıyor; Ayşe kızım bırak sinekler beni yesin bitirsin , hiç bir şey bırakmasınlar ardımda diyor. Koca ana en son benimle konuşmuş yarına çıkmamış, akşam herkes tarladan gelmiş iken ölmüştü. Sabah köyün camisinde sela sesinde adımı soyadımı duyuyorum, hakkın rahmetine kavuşmuştum.
Büyük annelerim, kendilerine ait bir hayallerinin olmadığını, sabır ve tevekküle yapıştıklarını, kendilerini bilmeye başladıklarında kendilerinden vazgeçmeleri gerektiğini anlayan bu kadınların mezarlarındaki kurumuş otları temizleyip, topraklarını suladım, ben gidiyorum dedim, adımın yazılı olduğu tüm taşlara.
Köyden ayrılırken geri geleyim diye ardımdan bir tek annem su döktü.
Güle güle gidin. Orda güzel günler sizi bekliyordur inşallah. Kediciğe yuva bulunmuştur umarım.
YanıtlaSilBüyükanneler...Beni ben yapan her zerremde hepsinden birşeylerin var olduğunu bilmek belki de hepsinin bir sentezi olduğumu hissetmek.Özellikle 40ından sonra içten konuşmalarım ve onları anmalarım daha da sıklaştı. Ve sizin yazdığınız " kendilerini bilmeye başladıklarında kendilerinden vazgeçmeleri gerektiğini anlayan bu kadınların" bize de bıraktıkları bir şey.
YanıtlaSilHepsine allah rahmet eylesin.
YanıtlaSilUmduğunuz günler sizin olsun, güle güle gidin.
Seviyorum seni, güle güle gidin gelin..
YanıtlaSilGüle güle Ayşe. Sağlıcakla git, huzur bul.
YanıtlaSilgüle güle gidin Ayşeciğim, güle güle de gelin inşallah :)
YanıtlaSilAllah tüm ölmüşlerinizi rahmet eylesin canım.
Sağlıcakla gidersiniz inşallah.
YanıtlaSilÖlenlerimiz için de Allah rahmet eylesin.
Gittiginiz yerlerdeki gozlemlerinizi de yazacagiizi umarak hayirli yolculuklar diliyorum.. Gokce
YanıtlaSil