16 Ekim 2018 Salı

Etine dolgun kazlar

Okullar açıldığı için köye az gider olduk, en son gidişimizde kazları kümeste kilitli bulduk. Kaz satıcıları uyarmış, kazlarınız etli değil, bütün gün gölde yüzen tarla tabak başı boş dolaşan bu kazları hiç kimse almaz diye. Kazları biran önce satmak istiyorsanız kümese kilitleyip önünden yemi hiç eksik etmeyin diye akıl vermişler. Kazların dışarı çıkamamasına herkes üzülüyordu , ama bir  an önce satılmaları gerekiyordu. Henüz bir hafta olmuş iken kazların tutsaklığına en çok  Y.  içerlemiş görünüyordu. " Dört duvar arasında, pencereleri kapalı  günlerce  nasıl kalacaklar diye her birimize tekrar tekrar soruyordu. Bunalıyorlardır, nefes alamıyorlardır, dışarı çıkmak, göllerinde yüzmek, bahçede kanat çırpmak istiyorlardır, diye herkesin gözlerinin içine bakıyordu. Çocuk işte diyorlardı onun bu halini görenler, çocuk aklı işte diye gülümsüyorlardı.
Bu bakışları çok iyi tanıyorum, çocukluğumdan değil bir kaç ay öncesinden okullar açılmadan evvel herkes bana da böyle bakıyordu.
 Bu sene okulu çok ağır çalışma programına sokacağını söylüyordu , her gün on saat okulda kalınacaktı. Her gün on saat boyunca test üstüne test çözmek konulu bu programa göre müzik, resim, beden eğitimi derslerinin yapılmayacağı anlaşılıyordu. Yüzmüş yüzmüş kuyruğa gelmiş iken  daha fazla test çözmek uğruna her şeyden vazgeçmek farzdı.
 Oğlumu bu anlamsız bu saçma sapan test çözme bataklığından kurtarabilirim zannettim, bir kaç senedir tutturuyordum, köyümüzde kalalım . Köyden beri çalışırdı, köydeki okula kaydını yaptıralım, kendine ayıracak biraz daha vakti olur,  kendi kendine kalacağı vakitleri olurdu...
Neden, kendi kendine kalacağı vakitleri bol olsun istiyordum hiç kimseye açıklayamıyordum. Kendi kendine kalmak neden herkese "çok kötü" çok zararlı" geliyordu , anlayamıyordum.
Çocukların eğitimi söz konusu oldu mu büyüklerin hepsi, "tecrübeli kaz satıcısı" oluveriyorlardı,  bütün gün dört duvar arasına sıkıştırılıp önlerine test kitapları konulmalıydı, böyle olmalıydı, değiştirilemez bir doğa kanunu gibiydi, benim gibi bir anne onların gözünde " kazlar bunalıyor" diye ağlayan çocuk gibiydi.
Okuluma devam etmeyelim dedi, okul yıllarca en çok "aidiyeti" öğretmişti,  o okulun bir öğrencisiydi, aksini annesi bile istese  kabul edemezdi, bireyselliğini unutalı çok olmuştu .
Okulundan ayrılmasını talep etmem, onun gri kaz olmasını istemem gibiydi.
En büyük cahil, en büyük umursamaz, her şeyin oluruna giden ilk başta bendim , biliyorum...Her şeyi sorgulayan merak eden bir küçüğü yedi yıl önce okula ben yazdırdım.
Hiç kimseye derdini anlatamıyordu,  kazların bunaldığını nasıl anlayamazlardı?
Köyden ayrılırken anne oğlu birlikte kazların kilitli kapısını açtık, bir hafta hapislikten sonra kanatlarını aça aça göle koşuşlarını izledik. Göle kavuştukları  o anı böyle çektim.

Eve geldiğimde son yıl aldığımız test kitaplarından işe yaramaz olanları ayırdım,( öğretmenleri genellikle tükenmez kalem ile işaretler uyarılar yazıyordu.)  Başka bir çocuk bizim gibi test kitaplarına büyük rakamlar vermesin diye kurşun kalem  kullanıyor, silindikten sonra hiç çözülmemişe dönüyor...
                                                        ( son iki yılın test kitaplarından tekrar kullanılamaz hale gelmiş                                                                   olanlar, kullanılır olanlar burada gözükmüyor ,verildi )
(Geçen yıl çözülen yaprak testler)
 (Testlerin kontrolü veliye düşüyor, hiç bir öğretmen  ödev verilmiş yüzlerce  test sorusunu kontrol edecek vakte sahip değil, Y. kendi kendine kontrol etmiş ama kabul edilmemiş bir ödev)
( Ve bu işkenceyi ilkokul üçten beri çekmesine göz yuman bir anneyim)


                                       



5 yorum:

  1. Sekizinci sınıfta Bilgehan hiç akşam etüdlerine kalmadı. Herhalde çatlardı kalsaydı. İlk dönemin ortalarındaydı sanırım pazar günleri gitmemeye başladı. Arada nefes alacak bir günü olmalıydı. Ama öyle çok ödev vardı ki. İlk defa ödevleri bitirememeye başladı. Testleri ben kontrol etmek zorunda hissetmedim kendimi. Öğretmen verdiyse o bakmalıydı bence. Ya da vermesin. İkinci dönem cumartesi günleri de gitmemeye başladı. Akşamları test çözmesi için oyunlar düzenledim ama daha fazlasına zorlamadım. Film izledik, dışarı çıktık. İyi ki de öyle yapmışız. Yazık bu çocukların küçücükten teog meog çilesi. Daha minicikler.

    YanıtlaSil
  2. Elestirme amacli yazmiyorum. Sizi seviyorum. Ortaokulda ogretmenim ve sizin gibi dusunuyorum. Ogrencilerimi biraz olsun korumaya calisiyorum ama yine de kendimi sisteme kaptirdigim zamanlar oluyor. Cunku ogrenciler, veliler bunu istiyor ( gibi geliyor, en azindan cogunlugu).
    Ama 4 yasinda bir oglum var. Onu butun bu cilginliktan uzak tutmaya niyetliyim. Ne kadar olur bilmiyorum.
    Size sormak istedigim su, neden hala o okula gonderiyorsunuz oglunuzu. O kadar duygusal ve hassas bir cocugu niye yanlis oldugunu bile bile sisteme sokuyorsunuz? ( acaba ben de mi boyle olucam sıkıntısıyla soruldu bu soru).

    YanıtlaSil
  3. Elestirme amacli yazmiyorum. Sizi seviyorum. Ortaokulda ogretmenim ve sizin gibi dusunuyorum. Ogrencilerimi biraz olsun korumaya calisiyorum ama yine de kendimi sisteme kaptirdigim zamanlar oluyor. Cunku ogrenciler, veliler bunu istiyor ( gibi geliyor, en azindan cogunlugu).
    Ama 4 yasinda bir oglum var. Onu butun bu cilginliktan uzak tutmaya niyetliyim. Ne kadar olur bilmiyorum.
    Size sormak istedigim su, neden hala o okula gonderiyorsunuz oglunuzu. O kadar duygusal ve hassas bir cocugu niye yanlis oldugunu bile bile sisteme sokuyorsunuz? ( acaba ben de mi boyle olucam sıkıntısıyla soruldu bu soru).

    YanıtlaSil
  4. Merhaba öncelikle teşekkür etmek istedim, çok teşekkür ederim yorumunuz için...
    Bu bana sıkça soruluyor, madem bu kadar çok dertlisin neden bu sistemden çekip almıyorsun?
    En iyi okul arayışım, çoruma taşındığımızda son buldu,en anlayışlı idareciler ,öğrencilerini seven öğretmenlere kavuştuk ama okullar (devlet ya da özel hepsi) bu yarışmacı sistemin bir parçası, yapmam gereken kendimce doğru olan okula hiç gitmemesi..."hiç okula gitmesini" uygulamaya geçiremedim, cesaretsizlik, azimsizlik, korku ile oğlumu sistemden ayıramadım, vahsınarak, kendi kendime söylenerek böyle yazılar yaza geliyorum...elimi taşın altına koyup onun adına karar vermek ve ayrıştırmak şu ana kadar yapamadığım şey...ama umudumu kaybetmiyorum çok geç değil diyorum, hayal kuruyorum...en çok da hayal kurarak geçiyor vakitlerim... şimdi oğlum dört yaşında olsa okula göndermemek için daha çok mücadele ederdim , gözüm daha çok kararırdı, ama sekiz senelik tecrübeyi yaşamak gerekiyordu bu kadar emin olabilmek için...
    tekrar çok teşekkür ederim, umarım siz ve oğlunuz çok mutlu olursunuz...

    YanıtlaSil
  5. Kazlar ve bizim çocuklar...
    Ne çok test ve her akşam ne çok ödev. Bu yıl daha çok yaşıyoruz biz de.Önünde bir sekiz sene daha var, gözüm korkmuyor değil.

    YanıtlaSil