5 Aralık 2017 Salı

Nariye ile kitap buluşmaları

Mucizelere inanmıyordum. Buraya taşındıktan sonra  mucizelere inanacak kadar çaresiz kaldım.
  Cuma günü bir mucize oldu nihayet bir arkadaşa sahip olabildim, bencil yalnızlığımı giderecek bir ses bir renk gibi değil, yıkarak, yeniden dönüşüme sokan bir arkadaşlık... Arkadaşım ile her hafta buluşup , kitap üzerine konuşma kararı aldık. Ben ev hanımı, o merdiven yıkayıcısı,  konuşacağımız ilk kitap ise Herman Melville 'ın  Katip Bartleby kitabı.  Önce arkadaşım ile  nasıl tanıştığımı anlatayım

Cuma sabahı şehrin suları kesikti.
Pencereden araba camlarını kazıyanları görünce " borular mı dondu da, sular kesildi" dedim.
Çayımı aldım, koltuğa uzandım, pıtpıt kucağıma geldi, yalnızlığın , hiç bir şey yapamamanın, boş boş oturmanın verdiği suçlulukla tüylerini okşarken zil çaldı.
Merdivenleri yıkayan kadındı gelen, kollarını şalvar paçalarını sıyırırken çantasını içeri uzattı. Eczanelerin hediye ettiği, üzerinde büyük harflerle ECZANE yazan çantasını aldım. Çantanın fermuarı bozulmuş olmalı, çanta içindekilerini gösteriyordu,   boncuğu bol  tespih ile ince bir kitap hemen göze çarpanlardı  ... Çantayı masaya koyarken kitabın adını okuyabildim. " Katip Bartleby"  . Kitabı hatırladım, Herman Melville yazarıydı , yazarın iki kitabını tavsiye üzerine almış Beyaz Balina'nın birazını okumuş bırakmış, bu kitabı ise  hiç elime almamıştım. Kitabın bu çantada ne işi vardı diye hemen kafamdan bir kaç senaryo yazdım. Kadın işe koyulmaya hazır elini beline koymuş  kapı önünde beni bekliyordu.

Sular kesildi dedim, içeri gelseniz , birazdan geliyor, hep böyle oluyor.
İçeri girsin, yalnızlığım dışarı çıksındı. Çantada ki kitap için yazdığım hangi senaryom gerçekti öğrenmek de istiyordum.
Yüzüme baktı,  yüzümden ne kadar yalnız olduğum anlaşılıyordu , elini belinden alıp terliklerini çıkartmaya başlarken, öğlen ezanı okunmadan mezarlıkta olmam gerek dedi.
Şaşırmadım, bizim köylerde de adettir, cuma günleri cuma namazından önce mezarlık ziyareti yapılır.
Bir kaç haftadır tanıyorum merdivenci kadını , adı Nariye, her kattan bir kova su alır,  boşalttığı  suyu alt katlara doğru süpürür... Yüzüne bakınca benden yaşlı mı genç mi, mutlu mu üzgün mü olduğunu anlayamıyorum. Görünüşü yabancı değildi, eşarbından görünen saçlarını ortadan ikiye ayırmıştı, örgü hırkası, yün çorapları, şalvarı ile güven veriyordu. Sular hep böyle yapıyor, sabah gidiyor öğlen olmadan geliyor, Çorum'un her yerinde böyle midir, bilmiyorum diye söze başladım. Çorum'u bilmiyorum, yabancısıyım diyorum, çocuk okula , bey işe gitti mi evde yalnız kalıyorum. Kendini evimde yabancı hissetmesin diye, Çorumlu olarak asıl ev sahibi kendiymiş gibi rahatlasın, Katip Bartleby okuyacak yaşta bir çocuğu ya da tanışı var mı açık etsin diye..Konuşma konularını arka arkaya kutu gibi diziyorum  sırası geldikçe açılacaklar .
Öğle ezanına ne kadar var dedi, yolum uzun dedi.
Kafamı duvarın sağ köşesine çevirdim, o da çevirdi, 
ancak dedi, kalkmaya yeltendi, yeni geldin otur diyemedim, ben götürürüm ,kar  da atıştırıyor, araba ile gideriz.
Konuşmamasının, biraz soğuk davranmasının benimle ilgisi yok, beni sevdi gibi, anladım.
Araba ile beraber gitmekte ısrarcı oldum, yalnız içtiğim çayımdan ikram ettim bir kaç laf etti memleketine dair.
Birlikte kalktık,  nagivasyona Çorum mezarlığı yazdım.
Mezarlık şehrin merkezindeymiş. Şehrin en işlek caddesinde, her ihtiyaç için akla gelen ilk cadde Gazi caddesinde olması ve benim hiç görmemiş olmama şaşırdım. Arabayı park edip yan yana yürüyerek mezarlığa girerken yine ben konuşuyordum, ananem öldüğünden beri köyde olduğumuz her cuma günü bizde mezarlık ziyareti yaparız, on beş senedir  hiç kaçırmamaya çalışırız... " diye laf açarak kim için mezarlığa geldiğimizi öğrenmeye çalışıyorum. Çeşmenin önünde   durdu, boş  bidonlar içinden birini seçti, doldurdu. Yeniden yürümeye başladık, elindeki dolu bidonun ağırlığını hissettim, kirli bidon konuşma hevesimi kaçırdı... 
Yan yana iki mezar önünde durdu, birinin üzerinde ismi tarihi yazılı taşı vardı diğeri yeni mezardı,  taşı  yoktu, toprak yükseltisinden taşan topraklar serpiştiren kar ile  çamurlaşmıştı. Onun terlikleri benim çizmelerim çamura batmıştı.  İlkin taze mezarı saygıyla çekine çekine azıcık  suladı.  Taşı olan mezara yüzünü çevirdiğinde, kirli bidon titredi. Titreyen kirli bidon taşın yazıları üstünde gezinirken   her harfi her rakamı eliyle ovuşturarak  yıkadı. Kirli bidonun suları avucuna doluyor, avucundaki suyu taşa içiriyor gibi,  sulama işini bitirince , tüm gövdesi ile  mezara sarıldı. Hemen müdahale ettim, tutup kaldırdım. Kolları felçliler gibi istemsiz sallanmaya başladı, yüzüne hafif hafif dokundum, kendine gel dedim biraz sonra kendine geldi    boşalmış bidona sarıldı,  göğsüne yapıştırdı,  bidon çatırdadı.
Nariye ile kol kola ağır adımlar ile  mezarlıktan çıkarken bu sabahımı hatırlamaya çalıştım, sevdiklerimi uğurlamış sıcak evimde çayım ve kedim ile otururken merakım, yalnızlığım yüzünden  mezarlıktaydım. Mezarlık şehrin tam ortasında görünmeyen bir canavar olmuş, koluna girdiğim bu kadını yaralamıştı, yaraları iyileşmeyecek bir daha eskisi gibi olamayacaktı. 
Arabayı park ettiğim yeri hatırlayamadığımızdan dolayı uzun bir yürüyüş yaptık,  iyi geldi yürüyüş, kendimize geldik,
Arabaya binmesine gerek yokmuş, yıkayacağı merdivenler buraya yakın apartmanlardaymış, çantasını almak istedi. Ağzı açık çantasını arabadan çıkarırken kitabı sordum,  " oğlumun kitaplarından biriydi", dedi sustu, gözlerinin içinde mezar belirdi, " ikinci kere okuyorum, siz okudunuz mu"  dedi.
Bu sabah onu ilk gördüğümde  bu kitap ile ilgili kafamdan yazdığım senaryo tuz buz olmuş, parçaları şimdi gövdeme saplanıyor, canımı acıtıyordu. 
Yoo dedim okumadım ama bende de var, hemen okuyacağım.
Ne güzel, okuyun , sizin apartmanı yıkamaya geldiğimde konuşuruz dedi, hırkasına sarınıp, terliklerine yapışan çamuru iz bırakarak uzaklaştı.

Şimdi Katip Bartleby' i okuyorum, okurken mezar taşının rakamlarını 1991-2016 görüyorum , alt alta koyup çıkarıyorum, çıkan rakama, Nariye'nin oğluna  sarılıyorum. Buluşacağımız günü kadar,  kitabı onun gibi iki kere üst üste okuyabilmeyi istiyorum...

11 yorum:

  1. Beni daha ağlatır gibi Nariye:(

    YanıtlaSil
  2. Kitaptan çok oğlunun hikayesini merak ettim:((

    YanıtlaSil
  3. Ayşeciğim bu yazın kurgu mu gerçek mi? Farketmez ya, yine de merak ettim. Belki de farkeder! Kurguysa iliklerime kadar gerçek hissettim. Gerçekse nariye için biraz ağlayıp oğlunun ruhuna dua göndereceğim... olağan üstü güzellikte ve sadelikte yazmışsın.

    YanıtlaSil
  4. Kirpinin Zarafeti'ndeki kapıcı kadın ile 6.27 trenindeki tuvaletçi kadın geldi aklıma. İkisini de çok sevmiştim. Nariye'yi de çok sevdim. Ah..Allah kimseyi evlat acısıyla sınamasın, hiç kimseyi.. Hiç kimseyi.

    YanıtlaSil
  5. Allah'ım çok acı :(

    Allah Nariye Hanım'a sabırlar versin...

    YanıtlaSil
  6. Bir mucize olmuş gerçekten. Şalvarlı, yazmalı bir merdiven yıkacısı kadının Herman Melville okuması, suların kesik olması, çantanın fermuarının bozuk olması...
    Bir de seni kentin bilmediğin yerlerine götüren sebep.
    Yine çok etkilendim. Boşuna değiil yazılarını heyecanla bekleyişim. Teşekkürler Ayşe.

    YanıtlaSil
  7. Cok dokunakli yazmissiniz, kaleminize saglik. Ayni sehirde olsaydik, sizinle arkadas olmayi isterdim. Ama genelde "Aysecim biraz da neseli seylerden bahsedelim" derdim.

    YanıtlaSil
  8. Allah sabır versin.
    Çok acı.

    YanıtlaSil
  9. Offf kalbim sıkıştı. Bugün keşfettim bloğunuzu. Ama Ayşe2nin Kozası ismi de yabancı gelmiyor sanki. Kafam karıştı. Şimdi sanki sonunu merak ettiğim bir kitabı okur gibi tüm yazıları büyük bir merak ve hızla okuyorum. Çok enteresan geliyor ,hem çok üzülüp, hem bu kadar okumaya istekli olmam.

    YanıtlaSil