10 Aralık 2017 Pazar

Üç ayaklı kedinin ardından

Sokağımdaki  kedi bir haftadır ön sağ patisi üzerine basamıyor,  attığım sosislere üç ayağı ile koşmaya çalışıyor, bahçe duvarından atlayamıyor, ateş dikeni ağacına bile  çıkamıyordu.   Bir haftadır, nereye baksam  yere basamayan ön sağ patiyi görüyorum.  Dizimde bir sızı ortaya çıktı, yürütmüyor, aksatıyor, geceleri uyutmuyor.
Aksayan ayağımla Çorum veterinerlerini tek tek gezdim.  Başını elindeki telefondan  kaldırmadan konuşanı ,  daracık tek odasında büyükbaşlar için var olanı,  röntgen parasını, muayene parasını önden söyleyeni , inceliyorum, hiç birini gözüm kesmiyor. Belki ayağını daha kötü yapacaklar , belki hepsi para tuzağı, belki ön sağ patinin ciddi bir şeyi yok, kendi kendine iyileşir diye söylene söylene sokağımın yolunu tuttum.
 Yol üzerindeki marketten sosis aldım, kasadaki kıza " kediler için alıyorum "dedim, neden aldığımı sormadığı halde " ne iyi insansınız kedileriniz şanslı " dedi. Sokağıma gelince sakat kedimi arandım   bir tek onun yemesini istiyordum, sosisleri. Çöp tenekesinin ardından belirdi,  beni görünce üç ayağı ile koşmaya başladı. Sokağımdaki diğer kediler gibi asla kendini sevdirtmez, çok tedirgin yaklaşır, mamanın yanına ,ben uzaklaşmadan yanaşmaz,insanlardan çok korktuklarını hep belli ederler.  Zaten yanaştırmıyor, nasıl götürecektim ki veterinere diye verdiğim kararı haklı çıkararak uzaktan sosisleri  yemesini izledim.
Dizimdeki ağrıyı hissederek eve çıktım.
Havaların soğuduğu  geçen hafta aniden ortadan kayboldu kedi.
Mutfak penceresinden gözetledim durdum, görünmedi.
İki senedir her gün görünürdü, her gün sosis için beni gözetlerdi.
Bir başka şey daha dikkatimi çekti, sokağımda ki diğer kediler de yok olmuştu, hiç biri görünmüyordu. Aradan üç gün  geçince sokağı aramaya başladım, bunca kedi nasıl yok olmuştu.
Zehirlediler yine dedim. Zehirli bedenlerini çöp tenekelerinin içinde, çöp arabalarının içinde aradım. Başka bahçelere girdim, kurumuş yaprakların altına baktım. Öldürdüler dedim. Zehirlediler. Sokak ortasında sokağımdaki herkese bağırmak istedim, hanginiz zehirledi, çıkın ortaya, nereye sakladınız , nereye attınız ölülerini. Söyleyin, sizi ne zehirledi ki bu kadar kötüsünüz, diye bağırmak istedim. Zehirli beyinleriniz  ile daha ne kadar kötülük yapacaksınız diye bağırmak istedim.
Sessizce evime geldim, mutfak penceresinden dört gün daha boş sokağa baktım. Bakarken ağladım.
Boş sokaklarda kedi hayaletleri gördüm.
Penceremden bakarken boş sokaklara, başka bir şey daha gördüm, iki senedir kedileri gözetleyen, onları  sosis ile besleyen, "canım, aşkım, bir tanem "diye sevgi sözcükleri ile seven, iyi yürekli bir kadını, kendimi gördüm.
Bu sokağın en iyi insanı ben olmalıydım, benden önce sokak kedileri sosis yememişlerdi. Bir tas su koyan bile yoktu.  Ben onların  iyilik meleğiydim , yufka yürekli, hayvan severdim.
Bu acımasız sokakta tekim, benim gibi gözü yaşlı temiz kalpli bir insan daha yok.
Benim gibi başkalarının acılarına hassas olan var mıydı, yere basamayan bir kedi ayağının acısı yapışır mıydı vücuduna, günlerce aksak aksak yürür müydü evinin içinde iş yaparken  ve dışarıda...
Yoktu benim gibisi yoktu, sokakta değil bu şehirde yoktu benim gibi iyi yüreklisi...
Mutfak penceresinden sokağa bakarken kendimi görüyordum, kendimi gördükçe bu yoğun duygular içime sığmıyor, hüngür hüngür ağlıyordum.
Benim kadar güzeli, iyisi, naifi, yufka yüreklisi var mıydı, yoktu, ben tektim diye için için  ağladım durdum.
Bir hafta sonra ,bu pazar ,sabahın erken saatlerinde dışarının soğuğu içerinin sıcaklığı ile buharlaşmış penceremden bakarken başka sokaktan aksayarak gelen kediyi gördüm. Pencerenin buharını dağıtarak dikkatlice baktım, evet oydu gelen. Coşkuyla sokağa indim, beni görünce artık yere değdirebildiği ayağı ile az aksayarak koştu geldi.
Yokluğunu, insanlar tarafından öldürülmüş olduğuna bağlamışken, başka sokakların insanları onu kucaklayıp veterinere götürmüş olabileceği aklıma hiç gelmemişti.
Sonraki günlerde diğer kediler de saklandıkları yerlerden bir bir çıktılar.
Penceremin önünde kafaları yukarı doğru sosis beklediler.
Kedilere bakacak yüzüm kalmamıştı.
Sokağın değil dünyanın en kendini beğenmiş zavallı bir çare kadını , Çorum'daki sokağından gözlerini kedilerden kaçırarak sosis fırlatmaya devam  ediyor...









7 yorum:

  1. Güzel duygularını içtenliğini sevdiğim kadın :)

    YanıtlaSil
  2. Komşumuz pufi’yi yıllarca kendi kedisi sanmıştı. Müstakil evin pencere önünde pufuna oturur, 2 öğün yemeğini yerdi. Puf puf duman rengi tüyleri, kedi güzellik yarışması olsa tacı hiç bir kediye kaptırmayacak sürmeli yeşil gözleri vardı. Arada gezer dolaşır yine gelirdi, pufuna kurulurdu.
    Komşumuz pufi evine girsin, evin kedisi olsun istiyordu! Ama pufi eşikten içeri adımını atmaz, kendini sevdirmezdi. Güzel olduğu kadar da asil bir kediydi.

    Yıllar sonra anlaşılacaktı ki; meğer bizim pufi her limanda birbirinden habersiz sevgilileri olan denizciler gibiymiş! Meğer karşı sitedeki bir evde de pencere önünde pufu; kabında her daim kuru maması dururmuş. Tesadüfen öğrenince çok güldük. Ama pufiye hiç çaktırmadık :)

    Komşular taşınınca pufinin bakımını babam devraldı. Pufinin pufu bizim pencereye taşındı. Babam Pufiye yanaşmaya çalışan mahallenin bıçkın delikanlı kedilerini su tabancasıyla kovalıyor; pufinin namusunu köyün gelinlik kızı gibi sakınıyor (askdkfk), yemek verirken pufi hısss tısss diye kafa tuttuğunda “ah seni nankör parfi ” diye söyleniyor içinden kıs kıs gülüyordu. Babamın pufiye “parfi” demesine ise en çok ben gülüyordum.

    Geçen bahar, iyice yorgun düştü pufinin güzel, narin, yaşlı bedeni. Bir gün gözlerden uzak Ortancaların dibinde saklanıp, ebedi uykusuna yatmış puficik. Bahçivan Duran abi babama pufinin ölüm haberini kederle vermiş. Hepimiz kendimizi hazırlıyorduk aslında. Artık çok yaşlandığını, elden ayaktan düştüğünü, fazla yaşamayacağını biliyorduk. Ama yine de yokluğuna hala alışamadık...

    YanıtlaSil
  3. geçen akşam büyük bir yoğurt kabına doldurduğum kemik suyu ile ıslattığım ekmekleri sıcak sıcak kedilere vermek istedim,çünkü özellikle o akşam hava buz gibiydi.4.katta oturuyorum ve asansörümüz olmadığından üşendim aşağıya inmeye açıkçası.yoğurt kabını sepete koyup aşağıya salladım ve başladım sokaktan birilerinin geçmesini beklemeye.birkaç kişi geçti geçmesine fakat onlardan yoğurt kabını sepetten alıp kenara bırakmalarını istemeye çekindim ters bir tepki ile karşılaşırım diye.sonra bir baktım 3 bayan konuşa konuşa yaklaşıyorlar.seslenip rica ettim kabı sepetten alıp kenara koymalarını ve kediler için olduğunu söyledim.içlerinden biri hemen alıp kenara bıraktı kabı.çok teşekkür ederim,zahmet oldu dediğimde;asıl biz sizin gibilere teşekkür ederiz sokak hayvanlarını düşündüğünüz için dedi.

    YanıtlaSil
  4. hayatımda ne milli bağ hissettim ne dini ne de coğrafi. kendimi ait hissettiğim, görür görmez hemen kaynaşabildiğim tek insan türü hayvanları seven insanlar. özellikle kadınlar, özellikle kedili kadınlar: )
    sevgili Ayşe, yorum yazan sevgili hemşirelerim, kedileri, köpekleri, kuşları, kirpileri kendi ruhlarımızı beslemeye devam. iyi ki varsınız.
    nükhet

    YanıtlaSil
  5. Muhakkak başka iyi niyetli insanlar da var ama kendine söylediğin tüm o söZlerde haklılık payı var. Ara sıra kendimizi övmenin hiç bir zararı yok, ayrıca o kedi kendiliğinden de iyileşmiş olabilir. Birkaç gündür görünmeyen kediler kasaba dışına uzak bir yere bırakılmış ama onlar yine de geri gelmiş olabilir.

    YanıtlaSil
  6. Kendini dozunda beğenmek bence anahtar kelime, azıcıktan çok beğeneceksin, ne var ki bunda? Önemli olan herkes kadar kusurlu olduğumuzu unutmamak. Herkes kadar kusurlu herkes kadar erdemliyiz. Sadece alanlarımız farklı.

    YanıtlaSil
  7. Önyargılardan kurtulmak sanırım olgunlaşmanın en önemli kanıtı.63 yaşındayım. Hayli azalmış olmasına rağmen hala önyargılarımla savaş halindeyim. İnsanoğlu mükemmel olamayacağına göre eksiklerimizle de barışmalıyız. Bir de empatiyi ne kadar geliştirirsek, önyargıdan o kadar uzaklaşırız diye düşünüyorum.
    Yine, giriş, gelişme ve sonuç bölümleriyle çok başarılı, akıcı, merak uyandırıcı bir öykü olmuş Ayşeciğim. Eline, gönlüne sağlık.

    YanıtlaSil