25 Ekim 2017 Çarşamba

Taziye

Mutfak penceremden izlediğim karşı evdeki kalabalığın nedenini öğrenemedim , eve giren çıkanların yüzündeki ifade ölümü çağrıştırıyordu.  Telefonda,  akşam gelince taziyeye gidelim dedim, olur dedi, akşam yemeğe ne yapayım dedim, sen ne istersen onu yap dedi, akşamdan ıslattığım nohutlara baktım, nohutlu pilav olur mu dedim, olur dedi.
Çorum'da trafik olmadığından her gün aynı saat aynı dakikada sokağın başında belirdiler. Pencereden , yukarı çıkma ben aşağı iniyorum dedim, Yunus'u içeri aldım bizi merak etme karşı eve taziyeye gidiyoruz dedim. Yunus" ölmek" kavramına karşı, hiç kimsenin ölmesini istemiyor, " amcanın öldüğünü nereden çıkardınız belki doğum günüdür, kalabalık o yüzdendir " diyor, hemen aklımıza ölüm geliyor diye bizi suçluyor. Kapıyı kapatıp aşağı indim. Apartmanda hiç kimse ile konuşamadığımızın farkına vardırdı bu belirsizlik.  Bahçe kapısını açıp merdivenlerden yukarı çıkarken, birbirimize bakıp  belki ölüm yoktur, hemen başınız sağ olsun demeyelim diye karar aldık. Kapıyı çaldık, açılana kadar  ayakkabılarımızın bağını çözdük, kapıda bekletmemek için. Bizi görünce şişmiş gözlerinden yaşlar akmaya başladı, yan yana oturduk, sessizce dinlemeye başladık; bu kadar kısa olacağını hiç tahmin etmemiştim, onunla daha uzun yıllarımız var sanıyordum, dedi. Başınız sağ olsun dedik. Çay demlemek istedi, çocuk evde bekliyor dedik, kapıya doğru birlikte ilerken ikimize baktı,  başımızı öne eğdik. Kapı önüne çıkardığımız ayakkabılarımızı yarım giydik, hava soğuk kapıda kalmayın dedik. Merdivenlerden inerken bağcığı bağlanmamış, yarısı giyilmemiş ayakkabılar dengemizi kaybettirdi, birbirimizi tuttuk, el ele merdivenlerden indik. Yunus kapıyı açtı, doğum günüymüş değil mi dedi,  nohutlu pilavımızı yemek için sofraya oturduk...

2 yorum: